Önceki
paylaşımlarımdan malumunuz, Çin'e gidip gelmeler ziyadesiyle ilginç, renkli,
hatta bazen direkt üçüncü gözü aktive etmeli türden deneyimlerle geçiyordu. Şaka
değil, gerçekten alnımda üçüncü gözüm pırtlamaya başlamış, tam iki
kaşımın arasında kaşıntılı, ağrılı bir şişlik peyda olmuştu bir sabah. Gel gelelim o aşamada takıldı, gelişimini tamamlayamadı ne yazık ki. Gerçi birkaç kez daha
gittim miydi, tamamdır o iş bence. 😜 Bu arada, önceki
Çin çarpması yazılarını gaflet ve dalalet içerisinde hala okumamış olanlar
varsa, buyursunlar efenim şuradan okuyabilirler: Çin Çarpması 1; Çin Çarpması 2- Ütü de yaparım, kariyer de; Çin Çarpması 3- Yiğidin Malı .
Bildiğiniz
üzere epey uzun bir süredir elim klavyeye gitmedi bir türlü. Yazasımın
gelmediği o dönemde yorum atan, neredesin, neden yazmıyorsun, hadi silkelen ve
dön diyen tüm blog arkadaşlarıma çok teşekkürler. Gerçekten iyi dürtüklediniz ve de hissettirdiniz. 😉 Önceki günkü Handan’ın dürtmesi de son damla oldu ve klavyenin başına
geçirdi sonunda zatıalinizi. 😊 Gerçi şu an yazdığım, bundan sonra hep yazacağımın garantisi
midir bilinmez ama, bir yerden başlamak lazım, değil mi ya. (Dedi ve yazamazsa
kıvırtacağı kapıyı itinayla araladı. 😜)
Konuya
böyle tatlı tatlı girdim ama aslında bugün içimden geçenler, pek de tatlış
değil korkarım ki. Her zaman goygoy yapacak değiliz ya, bazen de insanın goygoya dökemeyeceği hassas konuları olabiliyor işte maalesef. Neyse, uzatmadan
döküvereyim içimdekileri de, hafifleyeyim en temizi.