22 Aralık 2019 Pazar

Çin çarpması 4- Köpekler arkadaş mı, yiyecek mi?!



Önceki paylaşımlarımdan malumunuz, Çin'e gidip gelmeler ziyadesiyle ilginç, renkli, hatta bazen direkt üçüncü gözü aktive etmeli türden deneyimlerle geçiyordu. Şaka değil, gerçekten alnımda üçüncü gözüm pırtlamaya başlamış, tam iki kaşımın arasında kaşıntılı, ağrılı bir şişlik peyda olmuştu bir sabah. Gel gelelim o aşamada takıldı, gelişimini tamamlayamadı ne yazık ki. Gerçi birkaç kez daha gittim miydi, tamamdır o iş bence. 😜 Bu arada, önceki Çin çarpması yazılarını gaflet ve dalalet içerisinde hala okumamış olanlar varsa, buyursunlar efenim şuradan okuyabilirler: Çin Çarpması 1Çin Çarpması 2- Ütü de yaparım, kariyer deÇin Çarpması 3- Yiğidin Malı .

Bildiğiniz üzere epey uzun bir süredir elim klavyeye gitmedi bir türlü. Yazasımın gelmediği o dönemde yorum atan, neredesin, neden yazmıyorsun, hadi silkelen ve dön diyen tüm blog arkadaşlarıma çok teşekkürler. Gerçekten iyi dürtüklediniz ve de hissettirdiniz. 😉 Önceki günkü Handan’ın dürtmesi de son damla oldu ve klavyenin başına geçirdi sonunda zatıalinizi. 😊 Gerçi şu an yazdığım, bundan sonra hep yazacağımın garantisi midir bilinmez ama, bir yerden başlamak lazım, değil mi ya. (Dedi ve yazamazsa kıvırtacağı kapıyı itinayla araladı. 😜)

Konuya böyle tatlı tatlı girdim ama aslında bugün içimden geçenler, pek de tatlış değil korkarım ki. Her zaman goygoy yapacak değiliz ya, bazen de insanın goygoya dökemeyeceği hassas konuları olabiliyor işte maalesef. Neyse, uzatmadan döküvereyim içimdekileri de, hafifleyeyim en temizi.

Önceki yazılardan bildiğiniz gibi, Çin’e gide gele oradaki tedarikçilerle bir hayli arkadaş olduk haliyle. Onların fabrikaları bizim fabrikamız gibi oldu. Keyifli sofraları bizim de soframız oldu. Bir sürü iyi kötü anlar paylaştık birlikte. Tedarikçilerden birisinin fabrikasında birkaç tane minnak köpeği vardı, ana binanın koridorlarına bile rahatça girer, gezinirlerdi kafalarına göre. Onları bile sahiplenmiştik hatta. Fabrikanın sahibi, köpekler arkadaştır, onlar yenmez derdi. Biz de her gittiğimizde

25 Nisan 2018 Çarşamba

Kentsel Düşüşüm


Geçen hafta, gayet keyifli geçen bir Cumartesi gününün akşamında, bir başka keyifli ortama akmak üzere evden çıkarken, yıllardır yürüyüp gittiğim, site çıkışındaki bilindik yola adım atmamla, yıldızları görmem ve akabinde kendimi yerde bulmam bir oldu. O iki saniyelik zaman diliminde, fiziksel ve düşünsel açıdan olan biteni anlatabilmek, bırak iki saniyeyi, dakikalara sığmaz deselerdi, kuvvetle muhtemel anlamazdım. Zira tam arkadaşın arabasına binmek üzereyken, kendisinin telefonla konuştuğunu algılamış, acaba beni mi arıyor diye aklımdan geçerken, bir anda, yanlış bir şeye bastığını bile idrak edemeden, acı içerisinde kendini yerde bulmak, ne satırlara, ne herhangi bir zaman dilimine tabi açıklanabilecek bir durum değilmiş mirim. Her ne kadar düşmemle, kalkmam bir olmuş olsa da, arabaya bindiğimde ayağımda hissettiğim acının gözlerimi yaşarttığını, boğazımın düğümlendiğini 

16 Şubat 2018 Cuma

Kapı önü pabuçlar, birbirini kovalar...




Şu kapı önlerine gelişigüzel çıkarılıp bırakılan ve gelip geçerken ayağıma da, gözüme de takılan ayakkabılarınız bir bir cana gelip, alıp başlarını gitseler keşke de, ben de bu çileden kurtulsam... 😕 Bodoslama konuya daldım, evet. Lakin konu öyle usul usul, nazikçe dalınabilecek türden olmamakla beraber, aklıma geldikçe içimdeki cadı heyheylenip dile geliyor, o durumdayım vesselam… 
Nasıl bir alışkanlıktır bu bir çözebilsem, empati yapabilsem, huzura erip, görmezden gelebileceğim belki. Ama henüz becerebilmiş değilim ne yazık ki. Hayır, neden kokuşmuş ayakkabılarınızı daire kapısının önüne fıydırıyorsunuz kuzum siz? Evinizde ayakkabılığınız yok mu?! Her bir halta para buluyor, eş dost, komşular yeni görsün diye her yıl perde, koltuk, halı değiştiriyorsunuz da, beş paralık ayakkabılığa mı para bulamıyorsunuz, nedir? Bir ayakkabı konusunda mı komşular ne der kasıntısından yoksunsunuz yani? Konu komşun, gelen giden misafir mecbur mu kardeşim senin eciş bücüş olmuş, beti benzi

2 Temmuz 2017 Pazar

Çin Çarpması 3- Yiğidin Malı…


Yazılarımı takip eden ve Çin’e gidip geldiğimi bilen sevgili arkadaşlarım, yakınlarım ne zamandır Çin Çarpması 3 yok mu diye sorup durullaa. Gel gelelim, bu kez Çin’li ilham perisi bana bir türlü uğramak bilmedi kardeş, niyeyse. Gide gele yüz göz olduk tabii, nerde o eskisi gibi gel deyince gelmeler, git deyince gitmeler. Aylar oldu, daha yenice teşrif etti haspa. 😉

Yok yok, perinin falan günahı yok. İşin aslı, hayatım Çin seyahatleri arasına sıkışmış vaziyette gibi son aylarda. Bir bakmışsın seyahate hazırlanıyorum, bir bakmışsın dönüp yerleşiyorum. Ha bir de yorgunluktan mıdır, yoksa Çin’de kaptığım ne idüğü belirsiz virüs mirüs durumlarından mıdır bilmem, döndükten sonra günlerce yatıp kalmalar, durup durup devrilmeler, hayattan kopmalar da ayrı faktör tabii. Hal böyleyken ne kafa müsait yazmaya, ne yorgun bünye işin gerçeği. Neyse ki şu üç günlük bayram girdi de, bir sonraki seyahat öncesi acık nefes alabildi şu narin bünyem. Maksat şikayet değil elbette. Son seyahatten taze dönmüş, yazılacaklar ise beklemekten yorulmuşken, bir zahmet yazayım artık duygusuna teslim olmak benimkisi.

Hep diyorum ya, şu Çin’liler gayet şahsına münhasır, başkaca hiçbir millete benzemeyen,

15 Mart 2017 Çarşamba

Whatsapp grubun mu var, derdin var...



"Teknoloji nimet, lakin doğru kullanırsan elbet" diye muhtemelen gün içinde defalarca kez aklımıza geliyordur sosyal medya sazanları ve teknoloji densizleri sayesinde. En azından benim için öyle. Henüz sosyal medya şuursuzlarıyla baş edememişken, bir de başımıza gözü dönmüş whatsapp canavarları çıktı mı üstüne.  Neredeymiş bunlar bugüne kadar, neyle besliyorlarmış bu yazmaya, paylaşmaya, saçmalamaya aç ruhlarını bilemedim ki...

Kabul ediyorum, whatsapp faydalı olmasına faydalı bir icat, keyifli yanları da var, doğruya doğru. Lakin bir de şu yan etkileri olmayaydı iyiydi… 😒

Önceden whatsapp'ı kurcalarken 'Grup kur' diye bir ibare görür ve ne işe yaradığını tam anlamadığımdan mıı, yoksa gerek duymadığımdan mıdır bilmem, hiç kurmaya yeltenmez, görüp görüp geçerdim. Gel gelelim, o işler öyle değilmiş. Sen istediğin kadar açma, millet whatsapp grupları alanında master’s 

27 Ocak 2017 Cuma

Ot gelip, saman gitmek...



Bu dünyaya sadece yiyip içip, giyinip kuşanıp, gezip tozmak; alışveriş yapmak, yatıp kalkmak; üretmeden, fark yaratmadan sadece tüketmek için geldiğini zanneden, hatta bırak öyle zannetmeyi, sığlıklarından mütevellit, kuvvetle muhtemel üzerinde bir kez bile düşünmemiş olangillere dokundurayım diyorum bugün. Hoş, açıp da tek kelime bir şey okumaktan aciz insanlar üzerine iki satır bile yazmaya değer mi, neye hizmet eder, nerede, kimin hayatına dokunur da fark yaratır yazılanlar, o da tartışılır ya. Büyük olasılıkla hiçbir işe yaramaz, sadece içini döktüğünle kalırsın. Eh, o da bir şey gerçi. Acık şişkinliğin geçer hiç değilse…

Mimikli de ne güzel hep kakara makara yapıp dururken nereden geldi yahu böylesi bir konuya diyorsunuzdur şimdi… Aslında her zaman etrafımda böylelerinin olması hasebiyle hep konunun kenarında kıyısındayım yıllardır da, şu anki kadar dolmadıysam demek bugüne dek. Son günlerde 

8 Aralık 2016 Perşembe

Ruhum önde, bedenim arkada; kah oradayııım, kah burada… - Lizbon


Aslında bugünlerde herkes benden -ben bile kendimden- Çin Çarpması- Part 3’ü beklerken, nedendir bilinmez döndüğümüzden beri bir elim gitmedi ya  son Çin seyahatini yazmaya. Nedir, nasıl bir atalettir anlamadım. Zamanı gelmediyse demek...

Onun yerine taze döndüğüm Lizbon’u yazmak daha bir cazip geldi her ne hikmetse. Önceki seyahat yazılarını okuyan arkadaşlar şimdi "Yine mi bir yerlerdeydin? Çin’den ne ara döndün de hangi arada Lizbon’a seyirttin?!" gibisinden yüklenmeyelim rica ederim. Patatez olayım ki ben de bilmiyorum vallahi. Çin’de yattıydım, gözümü bir açtım kiii, Lizbon’dayım. 😋 Nağsip kısmet işte. Alnımıza yazılmışsa demek, kuş misali dünyayı keşfetmek... 😄 Desem dee, elbette ki o vaka, öyle vuku bulmadı. Bir kere kendim için gittiysem namerdim, peşinen söyleyeyim. Hep iş, hep iş mirim?! Bir yandan aldırıyollaa, öte yana sattırıyollaa; aç susuz gece gündüz yollarda, ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Çok bedbahtım mirim, çok! 😋 İçim cızladı daha yazarken bile, ah şu vicdan fukarası parmaklarım... 😏 En iyisi zevzekliği 

16 Ekim 2016 Pazar

MİM- En Sevdiğim 15 Kitap...



Mimlerle aram her ne kadar iç güveyinden hallice dahi değilse de, ara ara sobeleniyorum herkes gibi bu halimden bihaber blogger arkadaşlara. Bu hafta da kim bilir hangi gezegenin hangisiyle aşne fişnesi münasebetiyle mim kısmetim nasıl açıldıysa demek, üst üste mimleyen mimleyene. Hal böyle olunca da yarım kalan şeyleri tamamlamaya meyilli ilkel beynim rahat vermiyor ki kuzum, görmezden gelip geçeyim. Hiç değilse en kolayına cevap vereyim; şu hobisi, işi, meşgalesi bol hayatıma, bari bu kadarını sığdırayım dedim bugün her nasıl olduysa...

Geçen hafta başka bir konuyla ilgili mimleyen Turgay kardeşim, bu mimi cevaplamak, şu tembel ruh halime pek bir kolay geldiği için hemen cevaplayabildim. Halımdan anlayacağına güvenim tam, içim rahat. Bu arada Turgay'ın mimi de bloggerların halet-i ruhiyesini merak eden ve keyifli yeni bloglar tanımak isteyenler için birebir. Okumak, katılmak isteyenler, buyrunuz, sizi şöyle alalım efenim: https://turgayaksoy.blogspot.com.tr/2016/09/bloggerlife2mim.html?showComment=1476216524793#c2621825946471802888

Bugün de sevgili Buzlu Kalem 'En sevdiğin 15 Kitap' başlığıyla mimlemiş sağ olsun

21 Eylül 2016 Çarşamba

Çin Çarpması Part 2- Ütü de yaparım, kariyer de...


Geçenlerde Çin diyarındaki maceralarımı ucundan kenarından tattırma niyetiyle yazdığım bir önceki yazıyla ilgili yok çok kısa olmuşmuş, yok resimler azmışmış mahiyetindeki serzenişlerinize istinaden buyrunuz devamı efenim. Azında kararında olsun dedimdi, lakin siz kaşındınız. 😋 Bundan kelli de yok çok uzattındı, yok çok mu lazımıdı babında lakırdılar duymayayım. Muasır medeniyet seviyesine henüz ulaşamamış, no toilet paper, no hijyen temalı umumi Çin helalarında cırcırlara gark olasınız diye ilenirim, gözünüzün yaşına bakmam ona göre… 😄 Bu vesileyle bir önceki yazıyı hala okumamış olup, bu içten ve de tiskinç dileklerimin ne manaya tekabül ettiğini merak edenler, buyurunuz efenim, buradan başlayınız derim nacizane: http://mimiklibocek.blogspot.com.tr/2016/09/cin-carpmas_3.html#more)

Madem öyle, geçen yazı kısa öz olsun diye es geçtiğim, seyahate gitmeden önceki zaman dilimine bir dönelim izninizle. Efenim seyahatten evvel bir önceki yazıda bahsettiğim, aman nasıl geçecek, acaba in mi çıkacak, Çinli mi öpecek türü kaygılarımla bir hayli tebelleş olmam sebebiyle haliyle pek de oralı

3 Eylül 2016 Cumartesi

Çin Çarpması


İstemediğin ot başında bitermiş ya hani, işte tam da adı geçen otun, her nasılsa bütün başımı kaplamış olduğu gerçeğiyle yüzleştim birkaç hafta önce. Kendi başımda bitmiş olmasa, başkasından duysam inanmazdım kuvvetle muhtemel. Şöyle ki; eşimle sohbetlerimiz esnasında laf dünyayı görmeye, gezip tozmaya geldiğinde ben hep Uzak Doğu ve Arap ülkeleri meraklısının olsun, şu dünya gözüyle hiç mi hiç görmek istemediğim yerler olur zira kendileri, ama n'olursa olsun, Avrupa benim olsun derdim. Ve derken de hiç, ama hiç gideceğimi de düşünmez, içim gayet rahat, tuzum da kuru bir şekilde bugüne kadar olduğu gibi, bundan kelli de hep Avrupa civarında takılacağımı sanırdım. Herhalde istemediğim bir yere kimsenin beni sürükleyeceği de yoktu, değil mi ya?! Hiç!!

Hiç de öyle değilmiş oysa kazın ayağı. Zira hayatın kendi planlarının yanında, bizimkiler bazen sivrisinek vızıltısı kadar cılız kalabiliyormuş işte. Vesselam hayatın benimle ilgili de ilginç planları varmış meğerse. Şöyle ki, kısa bir zaman önce, eski işim olan dış ticaret pozisyonunda bir

25 Ağustos 2016 Perşembe

Feysteyim, öyleyse varım...


Şu asrın icadı feysbuk ne menem bir şeyse artık, yaz yaz bitmiyor malzemesi mübarek. Evet biliyorum, daha önce de yazdım konuyla ilgili en giydirmelisinden. Ve fakat amacını aşmış haller, çorbaya dönmüş sayfalar son zamanlarda yine nasıl biriktiyse, içimi nasıl şişirdiyse demek, parmaklarım kımıl kımıl hanidir, yine kurcalamak ister konuyu n'aparsın işte. Belki birileri okur da bir silkinir diye midiir, yoksa safi ruhuma edilen işkenceyi hafifletme çabası mıdır parmaklarımın derdi, bilinmez. Hoş, bilinmesi de gerekmez. Bendeniz yazıp hafifleyeyim. Siz de okuyup ya şişin, ya da oh birileri yazmış, birileri daha benim gibi isilik oluyormuş meğer deyip, hafifleyin. Sizin bileceğiniz iş, aha da ben taşı attım... 😉

Şu ara en takık olduğum feysbuk aymazları, günde on kez profil ve kapak resmi değiştirenler sanırım. Düşünüp düşünüp, çözemediğim, aklıma havsalama sığdıramadığım bir durum zira. Bir insan bunu neden yapar ki diye sorar, kendi kendime bilumum cevaplar da bulurum gerçi. Gel gör ki, hiçbirinden tatmin olmam, bir arpa boyu yol alıp da ferahlayamam. Bir insan neden eşek anırdıkça profil resmini değiştirme ihtiyacı duyar ki? Her fotoğrafta ne kadar güzel olduğunu kanıtlamak için mi? Mütemadiyen milletin duvarını işgal edip, gündemde olmak için mi? On yüz bin beğeni alıp, egosunu parlatmak için mi? Can sıkıntısından mı, yoksa hayatındaki, içindeki kocaman boşluktan mı? O değil de,

3 Haziran 2016 Cuma

Akşam olsa yatmasam, sabah olsa kalkmasam...



Hani şu sabahın köründe, karga hacetini şey etmeden uyanıp, ortalıkta gülücükler saçıp, kelebekler misali neşe saçan, enerji topu gibi dolanan tipler var ya; uzaylıların ayarlarıyla oynayıp, tekrar dünyamıza bıraktıkları, sıradan insanlar üzerindeki çökertici, kendini sorgulatıcı, iç dünyasını karartıcı etkilerini izlemeye aldıkları mühim bir deneyin kobaylarındandır zannımca. Hatta tahminden öte, çok esaslı şüphelere sahibim konuyla ilgili kendimce. Çünkü nasıl açıklanabilir ki başka türlü yani değil mi?! Aklı başında bir insan, sabahın altısında kalkıp, gözünü açar açmaz nasıl gülücükler saçabilir sonuçta?! Mesela ben (aklı başında normal bir insan olarak) gözümü bırak açmayı, aralamam bile 

27 Nisan 2016 Çarşamba

Çalışan kadının temizlikçi kadınla imtihanı



Malumunuz artık çoğumuz işten güçten eve elimiz ermediğinden, sağlık nedenlerinden, veya parayı bol bulup, neremize süreceğimizi bilemediğimizden olsa gerek yardımcı kadın alıyoruz temizlik için. İyi hoş, alıyoruz almasına da, bir de dediğimizi yaptırabileydik, bir otorite sağlayabileydik, iyiydi. Ama nerdee! 😒 Bugüne kadar dediğimi yapan, eşyaların yerini değiştirmeyen, arkamdan iş çevirmeyen bir kadın bulabildim hepi topu. O da zaten on yıl kadar geldi gitti sağ olsun, elim kolum oldu, ardımı arkamı toparladı. Ve fakat sonra bazı sebeplerden birlikte çalışamaz olduk. Lakin o gün bugündür bir benzerini bulamadım maalesef. 😕

Hayır kadın çok, buluyorum bulmasına da, anacığım geliyor, ilk gün bir demo yapıyor, bir demo, kendinden geçersin. O derece yalamış yutmuş evi düşün. Her yer bal dök 

10 Mart 2016 Perşembe

Biz zaten kişisel gelişikiz?!



Geçenlerde sevdiğim bir arkadaşımın kişisel gelişim kitaplarını sevmediğini söylemesi üzerine konuyu biraz kurcalamış, lakin bir orta yol bulamayıp, kısa yoldan üstünü örtüvermiştik. Gel gelelim, üstünü yüzeysel bir şekilde kapatmış olsak da, benim üzerinde sıkça kafa yorduğum, ve fakat bir türlü çözemediğim bir konudur şu bazılarındaki kişisel gelişim fobisi. Kişisel gelişim kitaplarının edebi değeri olmadığından dolayı okunmak istenmediğini öne sürmüştü o gün arkadaşım. Çok inandırıcı gelmese de üzerinde düşündüm yine de. Velev ki öyle, peki sadece edebi olanı mı okumalı ki insan? Kişisel gelişimfobik arkadaşların ellerinden düşürmedikleri o 'çok satan', çok okunan kitaplar çok mu edebi? Hem neden illa ki edebi olan değerli? Edebi olmayan, ama düzgün bir dille yazılmış, ya da belki de konuşma diliyle yazılmakla birlikte, keyif veren, kişiye olumlu bir katkı sağlayan, bilgi veren ya da sadece güldüren kitaplar değersiz ve okunmamalı mı yani?

31 Ocak 2016 Pazar

Modayla İmtihanım 2- Tehlikeli güzelliğimsiz...



Bir süre önce konuyla ilgili girizgahı yapmış, ve fakat uykumun fena halde bastırması sebebiyle neticelendirememiştim. Merak edenler şuradan okuyabilir: http://mimiklibocek.blogspot.com/2015/06/modayla-imtihanm.html

Gün bugünmüş, moda canavarının biraz daha ruhumu mıncıklaması, kaşımı gözümü yarması gerekiyormuş zahir yazının devamının çıkması için. O halde uzatmadan bodoslama dalayım ve şu her hali ayrı telden çalan kazaklar, sweetlerle başlayayım derim mirim. Son yıllarda kazaklar bildiğin çuval gibi olmadı mı, içine girip yok olmalık tam. Hatta son dönemde kazak mı elbise mi olsa, bir türlü karar verememiş, öyle arada kalakalmış, 'kazbise' olup çıkmış tunikler almış başını gitmiş. Altına pantolon giysen olmaz, tayt giymiyorsan zaten işin bitik, elbise olarak giysen mutaassıp anadolu şehrim için fazlaca kısa. Gel de çık işin içinden.

Velev ki kazak meselesini sindirdik, bu kez de şu bolerolar var başımızda. Sektörün halt yemeleri bitmiyor ki kuzum. Şimdi bunun icat ediliş amacı nedir, hangi fazla akıllının yarım

18 Ocak 2016 Pazartesi

Kısmet ise gelir Hint'ten, Yemen'den...



Yıllar önce Erzurum'da okuyorum. Daha oraya gittiğim ilk günlerde gönlümü kaptırdığım, çok sevdiğim, hatta aşkımdan beynimin büzüştüğü erkek arkadaşımla Bursa'ya yatay/ dikey bir şekil geçiş yapmaya karar vermişiz. Zat-ı muhterem dikey geçiş için hazirandaki sınavı beklerken, bendeniz yaban ellerde tek başıma kalma endişesiyle olsa gerek yatay geçiş başvurumu çoktan yapmışım ve sömestr tatilinde başvurumun kabul edildiğini öğreniyorum. Lakin bir yandan lütfedip, kabul buyurduklarına sevinirken, diğer yandan büyük aşkımdan yaza kadar ayrı düşeceğime de kahroluyorum için için. Ve o karışık duygular içinde kendisine bir kazak örüp, kaydımı ve eşyalarımı almaya gittiğimde hediye ederek dönmeyi kafaya koyuyorum. Sahaflar çarşısına gidip eski Burda dergilerini

3 Ocak 2016 Pazar

Benim tutulmamın yanında ayınki halt yemiş...



Bundan iki yıl evvel, tam da eşimin şehir dışından bir iş teklifi aldığı ve çok ilginç bir şekilde, gayet de doğal bir şeymiş, biz de zaten onu bekliyormuşuz gibi kabul ettiğimiz ve eşimin taze gittiği günlerdi. Şaşılacak şekilde diyorum, zira bendeniz eşlerin ayrı şehirlerde yaşamalarını, çalışmalarını oldum olası anlamamış, bununla da kalmayıp bazen yargılamış bir fazla akıllı zat-ı muhterem olarak, gayet de olağanmış gibi kabul etmiştim bu gelişmeyi. Boşa dememişler yargıladığın şeyi yaşamadan ölmezmişsin diye. Yargıydı, gerçek oldu. 😒 E madem yargıladığımızı yaşamadan ölmüyoruz, tecrübeyle de sabit, o halde bendenizin şu fani dünyadaki vadesi bir hayli uzun olacak belli ki. Tüm yargıladıklarımı yaşayacak bolca zamana ihtiyacım olacak ne de olsa. Yoksa inan ki kendim için bir şey istiyorsam namerdim. Yargıladıklarımı yaşayıp, dersimi alabilmektir konuyla ilgili tek gayem. Vallahi! 😋

Neyse girizgahı keselim, işte tam da eşimin taze gittiği günlerden bir gün bendeniz telefonu elime almış art arda görüşmeler yapmaktayım. Yalnız görüşmeler acık gergin, belirsiz, bir türlü netleşememekte ve şu narin bünyemi telef etmekteyken, öte yandan da

20 Aralık 2015 Pazar

KEDİLİLİK


Bir kediyle hayatı paylaşınca bütün kedilere karşı duyarlılığın artacak, hepsi seninmiş gibi hassaslaşacaksın derlerdi de inanmaz, anlayamazdım. Gerçekmiş... Evimize bir kedi girdiği günden beri kedigillerle ilgili duyarlılık ve farkındalığım tavan yapmış durumda zira. Aynı çocuk sahibi olmak gibi bir şeymiş meğerse. Oğlum doğduktan sonra tüm erkek çocuklarını kendi oğlummuş gibi görmeye başlamış, ağlamalarına, üzülmelerine dayanamaz, gördüğüm yerde korur kollar hale gelmiştim. Şimdi de tüm kediler benimmiş gibi davranır oldum çıktım. Hepsini çok seviyorum, hepsinin varlığına minnettarım yani, öyle bir şey. Eskiden durup durup kedi videosu, resmi paylaşanları yadırgardım mesela. Bununla da kalmaz, acık haddimi aşar, kedilerle kafayı yediklerini, hatta insanlara verebilecekleri ve bir sebeple veremedikleri sevgilerini, kedilere verdiklerini bile düşünürdüm. 😕 O değil, kendimde kedi seven insanları bu şekilde yargılama hakkını da nereden buluyordumsa artık. Çok üzgünüm şimdi o zamanki düşüncelerim ve önyargılarımdan dolayı. 😒 Meğerse bu başka bir

8 Aralık 2015 Salı

Özencik miyiz neyiz?!


Bahse girerim, bizim insanımız her bir şeyin suyunu çıkarmak konusunda dünya milletleri arasında ilk üçe girer. Bir şey yeni çıksın mesela, hele bir de tutulmayagörsün, hemen uyanık birileri çıkar, aynısını isminin iki üç harfini, ön ekini, bilemedin son ekini değiştirip, olayı birebir kopyalar. Sonra başka uyanıklar da silsile halinde aynı konsepti çalar ve yer gök o tutulan şeyden olur. Hatta iş öyle bir boyuta gelir ki, insanın bırakın o şeyi sevmeyi, gördüğü yerde kusası gelir, o derece. Farzı misal zamanında biri çıktı Çokşeker diye bir şey icat etti. Koydu rengarenk, çeşit çeşit şekerlemeleri, hepi topu üç kuruşluk şekeri dayadı üç beş katına, e bittabii ok kadar para verince de pek bir tatlı oldu o boyalı renkli şekerler. Hal böyle olunca çok sürmedi kopyacıların konsepti alıp, adım başı şeker dükkanı açmaları. Kısa zamanda her yeri 'Pekşeker, Hepşeker, Hadihadişeker, Bicibicişeker...' adında bilumum şekerciler sardı. Bir ara ekmek fırınından fazla şekerci vardı desem, abartmış olmam herhalde. Ve işte işin cıcığı çıkarılınca haliyle hepsi iş yapamadı ve biir bir kapandılar zaman içinde.

22 Ekim 2015 Perşembe

BIKTIM


Bıktım söylediği ayrı, yaptığı ayrı insanlardan, dötü başı ayrı oynayanlardan...
Bıktım yalandan, yalancıdan...
Bıktım kendini çok akıllı zannedip, karşısındakini aptal zannedenlerden...
Bıktım çok bilmişlerden, kendi doğrusunu başkasına dayatmayı hak görenlerden...
Bıktım mesajları gördüğü halde cevap vermeyenlerden...
Bıktım bu dijital çağda, bunca araç bolluğunda yalan söyleyemeyeceğini, hile yapamayacağını, her şeyin aleni ortada olduğunu hala idrak edemeyen güdük beyinlilerden...