23 Ekim 2014 Perşembe

İyi ki kurtulmuşsun Sofya...


Sofya Tiyatro Binası

Budapeşte'yi enikonu yazdıktan sonra, Sofya'yı yazmasak üvey evlat muamelesi gibi olacaktı sanki. İçim elvermedi. Sofya da ziyadesiyle paylaşılmaya değer bir şehir zira. Ama şu da bir gerçek ki, Budapeşte'nin hemen ardından gitmemek lazımmış Sofya'ya mirim. :) Çünkü Budapeşte gibi büyüleyici ve her yönüyle insanı doyuran bir şehirden sonra Sofya acık dökük geliyor doğal olarak ilk anda. Ama direkt gidersen sorun yok tabi. ;) Gayet hoş, gezilesi, görülesi, her şey bir yana, medeniyeti doya doya hissedebileceğin bir şehir. Avrupa'nın en dökük şehri bile olsa, ki Sofia öyle değil tabi ki, yine de Avrupa Avrupa be kardeşim diye içimden defalarca geçirdim yalan yok. Yolda belde dur mesela öyle karşıya bakarak, ışık ya da yaya yolu olmayan yerde bile, küt arabalar duruyor yayanın geçebilmesi için. Saygı var, yayaya öncelik diye bir şey var. Bizde nasıl oysa? Ortalık ezergeçerus kaynıyor. Yaya yolları bile yayaların durup, arabalara yol vermesi için var bizde. Ha, yaya yolu yerine kırmızı eteği ve topuklu ayakkabıyı çekersen o ayrı tabi, o zaman bütün yollar yaya yolu çünkü. Hele bir de acık düzgünce bir şeysen, hiç şüphe etme, bütün yollar senindir güzelim. ;) Ey kırmızı etek, gözünün yağını yediğim, sen nelere kadirsin... 

Medeniyet demişken, mesela kızlı erkekli mekanlarda kız kıza oturup, kesik yemeden, kötü kadın Müzeyyen muamelesi görmeden, bir şeyler yiyip, biranı şarabını içebiliyorsan, daha ne olsun. Bizde öyle mi ya?! Bir kere birçok hoş mekanda zaten alkol yok, cıs, kaka! Olan yerlerin çoğu da ya piyasa yeri, ya fiyatlar şişirilmiş, ya da çok demlenmelik, alemlik, uzun uzadıya takılmalık mekanlar. Hani şöyle akşam üstü iş çıkışı gideyim de, normal bir yemek yiyip, yanına da bir bira içerken arkadaşla iki laflayayım hesabı yer, en azından büyükşehir taklidi yapan, lakin zihniyet bakımından nadide Anadolu şehirlerimizden olan Bursa'da göremiyorum, ya da ben bilemiyorum. Bu vesileyle belki bir bilen vardır, yorum yazar da, bari bir mekan edinmiş oluruz beklentisi içerisindeyim... ;) Ha diyelim ki bulduk böyle bir mekan, gitsen kız kıza öyle kaçamağa, sağdan soldan kesik yerken, ne yediğinden anlarsın, ne içtiğinden... :/

Bilemiyorum, belki de bendeniz de şahsen Almanya'larda doğmuş, yetişmiş, hamurum oralarda tutulmuş olduğundan mütevellit öyle hissediyor da olabilirim. Şimdi sözüm meclisten dışarı. Milliyetçi domdom arkadaşlarım yine başlar çünkü, yok ülkemiz şöyle de böyle de demeye, ben de dayanamaz kusarım, o olur. Tamam anladık, ülkemiz de güzel. Ben de çok seviyorum ayrıca, ben de bu ülkenin bir parçasıyım. Gerçekten de cennet, onu da biliyoruz. Amma velakin, yıllar yılı çala çırpa, sata sava, yasaklaya kısıtlaya, elde avuçta bir lokum kalmadı, yanarım yanarım, ona yanarım. Bir kere benim için ağaç, yeşil gittikçe azalıyorsa, yerine beton beton bina, AVM bilmem ne dikiliyorsa, cennet kavramı bitmiştir kardeş, nokta! İkincisi, ben kendimi bu ülkede özgür hissetmiyorsam, istediğin kadar ülkem şu bu de. Neye yarar? Ben benim, benim haletiruhiyem de bundan ibaret. Hangi semte giderken, hangi kıyafeti giyeceğimi düşünmek zorunda kalıyorsam, şehrin büyük bir bölümüne giderken etek yerine pantolon giymeyi tercih ediyorsam, yemişim o cenneti. E burası da benim bloğum olduğuna göre, pek tabii, kendi düşüncelerimi de özgürce ifade ederim. Beğenmeyene de saygı duyarım, ilişmem. Gel gelelim gerçekçilikten uzak milliyetçi lakırdılara tahammülüm gerçekten sıfır, söyleyeyim de, peşinen anlaşalım... ;) (Muhtemelen hissetmiş olacağın üzere, yanımda yamacımda birkaç gözü körelmiş, fanatik milliyetçi insancıklarım var da, kalp kırmamak adına yüzlerine demediklerimi yeri gelmişken buradan böğürüp, hafiflemiş bulunuyorum an itibarıyla, anlayışına sığınarak... ;))

Eh, özgürlük- medeniyet vs. konularına içimizden geldiği gibi parmak bastığımıza göre, o zaman dönelim şimdi güzelim Sofya'ya. Şimdi siz bakmayın benim başta dökük falan dediğime, o tamamen Budapeşte sonrası semptomu. Gerçekten gezerken keyif aldığım, tarihi binalarını korumuş, rüya gibi de ışıklandırmış, hoş bir Evropa şehri Sofya. Bir de gezerken yanımda kıymetlimsss olaydı, dadından yenmez idi, o ayrı tabi. Neyse artık, onu da bir dahakine tadarız inşallah.

Her şeyden önce şunu anladım ki, burada kazanıp, gidip orada yiyeceksin mirim. Neden mi? Çünkü çok ucuz. :) (En azından bugünün şartlarına göre öyle.) Şimdi isim vermeyeyim, koskoca zincir otellerden birinde, oda kahvaltı 75 TL ye kaldık kişi başı. Üstüne üstlük bir de kahvaltısı vardı ki, bir kuş sütü eksikti diyebilirim. 



Bir de biz burada 13-15 TL'ye bi fast food menü yiyoruz ya hani, işte aynı paraya orada gayet düzgün, şık yerlerde, gayet hoş bir servisle, oldukça kallavi büyüklük ve lezzette, yanında da kocaman birasıyla adam gibi yemek yiyebiliyorsun. Gerçekten, ciddiyim. Şu resimdeki nefis ıspanak köfteleri mesela. Oraya özel bir şeymiş. Bizim mücvere benziyor, ama ıspanakla yapılıp, özel sosuyla servis ediliyor. Yanında bir de koca bira, kişi başı 14-15 TL civarı bir şey ödedik o restoranda. Çok şık bir mekan üstelik. Giderseniz mutlaka uğrayın derim. Corso Restaurant, Kurtarıcı Çar Caddesi üzerinde, Aziz Nikolas Kilisesi'nin karşısında. Hele akşam manzarası süper. Bir de sigara içme yeri var ki, adamlar yapmış abi! türünden. Camekan içinde, değişik bitkiler düşünün botanik bahçesi gibi, üzeri açık, ama restoranın ortasında bir yerde. Öyle hoş ve şık ki, sigaraya başlayasınız gelir. Kendinize hakim olun, demedi demeyin bak! :)

Corso Restoran ıspanak köfteleri

Corso Restoran

Yemek konusunu kapamadan, bir de Happy Restoran'a da uğranmalı derim, kesinlikle! Servis süper hızlı bir kere. Mekan çok hoş. Biz hepimiz farklı farklı şeyler söyledik ve birbirimizden tattık, bakalım her şeyi de güzel mi diye. Vallahi de güzeldi. Yani bir restoran hem pizzayı, hem kremalı mantarlı tavuğu, hem ıspanak köftesini, hem dürümü, hem tatlıyı güzel yapar mı?! Yaparmış! Hepsini tek bir yerde, gayet de lezzetli bulabileceğiniz çok hoş bir mekan. Bir daha Sofia'ya gittiğimde, kıymetlilerimi mutlaka götüreceğim yerlerden biri de burasıdır. (Ben de böyle kim sorarsa bloğumda yazıyorum mekanları falan, hani arkadaşlar görsün, gelen giden faydalansın, gidince nokta atışı yapsın diye kim sorarsa. Küllüm yalan! Sırf kendim bir daha gittiğimde unutmuş olmayayım, küt küt nokta atışı yapayım, saatlerce dolanıp, tabanları patlatmayayım diye böyle derleyip topluyorum sinsi sinsi... ;))

Happy Restoran

Bu boyanmış kocaman yumurta da mutluluk yumurtasıymış efendim. Elini böyle resimdeki gibi yumurtaya koyup dileğini diliyomuşsun, %100 oluyormuş. :P E hal öyle olunca o eller oraya konmaz mı, o dilekler dilenmez mi değil mi canım... ;)

Mutluluk Yumurtası

Bu güzel kilise de Aziz Nikolas Rus Kilisesi. Corso Restoran'ın karşısındaki. Burası 1882’de yıkılan Saray Camisi'nin üzerine Nevski katedralini de inşa eden işçiler tarafından yapılmış. Bulgaristan'ın Rusya tarafından Osmanlılar'dan kurtarılışının ardından, Rus Büyükelçiliği'nin resmi ibadethanesi olarak yapılmış. Kilisenin kubbeleri ve girişi beni en etkileyen yönleriydi diyebilirim.

Aziz Nikolas Rus Kilisesi

Nevazimost Meydanı’nda, hemen merkezdeki metro istasyonunun üst tarafında Azize Sofia Heykeli’ni görebilirsiniz. Görebilirsiniz değil, kör değilseniz zaten göreceksiniz. Zira şehrin göbeğinde gözden kaçması pek ihtimal dahilinde olmayan kallavi bir heykel olur kendisi. Şehrin yeni sembolüymüş meğerse kendileri. Eskiden burada söylentiye göre Lenin heykeli varmış, 2001'de Azize Sofia Heykeli dikilmiş. Heykelin bir elinde barışın sembolü defne, diğer elinde bilgeliğin sembolü baykuş ve başında da gücün sembolü tacı görebilirsiniz. 

Azize Sofia Heykeli

Şehrin merkezinde, Happy Restoran'ın ve Azize Sofia Heykeli'nin karşı tarafında eski Komünist Parti Binası, gösterişiyle hemen dikkat çekiyor. 1990'larda buralarda komünizm karşıtı gösteriler yapılırmış. Binada şu an hükümet büroları mevcutmuş.

Eski Komünist Parti Binası



Bu mutlaka görülesi, gezilesi şahane kilise 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Bulgaristan’ın Osmanlı’dan kurtuluşu için savaşırken ölen Rus, Moldovyalı, Ukraynalı, Romanyalı ve Fin askerlerinin anısına 1904-1912 arasında inşa edilmiş. Gece ayrı, gündüz ayrı güzel, bir o kadar da ihtişamlı bence. İçine de girin, mumunuzu yakın, dileğinizi dileyin, o görkemli yapının havasını bir soluyun derim. Fakat bizim gibi tatil rahatlığı içinde, dalgaya düşüp kahkaha falan atmayın sakın, nitekim insanlar oraya ibadete geliyor, saygıda kusur etmemek lazım. Velev ki, dalgaya düşüp sesinizi yükselttiniz, o zaman hazır olun, bizdekilerden beter bir kahkaha savar amca koymuşlar, saçıyla sakalıyla lüp kocaman yanınızda bitip, gözlerini belertip, parmağını dudaklarına götürüp, "Şşşşş!" yapıveriyor vallahi. Ödünüz lobunuza karışıyor ansızın dibinizde bitiverince. Dediydi der, beni anarsınız sonra... ;)

Alexander Nevski Katedrali

Parlamento binasının karşısında bulunan bu güzel heykel, aynı zamanda Alexander Nevski Katedrali'nin de karşı tarafında kalıyor. Katedral biraz ara sokakta sadece, gece giderseniz gözden kaçırmayın. Kurtarıcı Çar heykeliymiş meğerse kendileri. Bulgaristan'ın kurucularından biri sayılan II. Aleksander’ın 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Bulgaristan'ı Osmanlı'dan kurtarmasının şerefine yapılmış. Yahu ne çekmişler adamlar bizden, ne çekmişler yazık. Neyse ki bir kurtarmışlar sonunda ülkeyi de, adım başı heykel, bina ne varsa kondurmuşlar mutluluktan, öylesi bir sevinmek... :)

Kurtarıcı Çar II. Alexander Heykeli

Evet, Sofya'dan da bu kadar cancağızım. Oh, hafifledim vallahi. Günlerdir bu güzel şehri ihmal etmişliğin altında eziliyordum. :) Bu vesileyle Sofya'nın da hakkını verebilmiş, gönlünü alabilmişimdir umarım. En azından gezdiğim gördüğüm kadarının... 

Sofia gezinizde beni tercih ettiğiniz için teşekkür eder, bir sonraki seyahatinizde yine beni tercih edeceğinizden emin olarak, esenlikler dilerim efenim... ;)


*******************************
Not: Paylaşımları lütfen copy/paste ile değil, alttaki butonları kullanarak yapalım. :) 

21 yorum:

  1. ay allam geziyi sevdim de sen çok komik anlatıyon yaaaa bi de ucuzsa oraya yerleşmeli o zaman di mi yaaa :)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim deeptone. :) Varlığınla bana güç veriyosun gerçekten. Belki komik anlatıyorumdur evet, ama senden çok şey öğreniyorum, bunu da itiraf etmeliyim.
    Sofia'ya yerleşmek konusuna gelince, tam üstüne bastın mirim! Ama burda kazanıcan, orda yiycen unutma! Artık nasıl yapıcaksan. ;) Yazar çizer bi yolunu bulursun gerçi sen... :)

    YanıtlaSil
  3. ama ben de teşekkür ederim ki. sen de öle yapıyon ki. çok moral veriyon. burda kazanıp orda yemek. çok zekice he :) yazmak kazandırsa ah ah nerdeeee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kazandırır bence, neden olmasın? Hem sende öyle büyük ve zengin bi yürek var ki, herkesi sarıp sarmalayan, yolunu açan, önünü aydınlatan, mutlaka geri dönüş yolu vardır bunların sana. Yazarak, çizerek, ya da her neyleyse artık. Canı gönülden inanıyorum buna. ;)

      Sil
  4. Güzel geziler... :) daha çok foto bile olabilirmiş ama bu da iyi :)

    Buraya yeni geldim, ben de bekleriiim :) :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşgeldin. :)
      Sağa sola çemkirmekten, fotoğrafa sıra gelmemiş dimi? ;) Gırgır bi yana, Sofia' da çok fazla fotoğraf çekmedik zaten Budapeşte'de olduğu gibi. Hem zaman azdı, hem iş ağırlıklıydı. Fotoğraf istiyorsan Budapeşte Rüyası yazıma bak derim.
      Ben de heemmen geliyorum sana, kahveye... ;)

      Sil
  5. son yazımı gördün mü amaaa :) ay ne güzel dilemişsin. karnımı ancak doyuruyorum umarım dileğin gerçekleşir sen çağır böyle de gerçekleşsin de bari dünyayı gezebileyiim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiii! En şirin bloglar arasında mıyım şimdi beeenn! :D Ağzım kulaklarıma vardı. Süpersin, ne diyim, şapşikleştim bak yine. :) Ben naptım da senin gibi tatlı bi blog arkadaşını hakettim aceba?! Çook çok teşekkür ederim. Her gün bi güzelliğe, bilgiye, süprize alıştırıyosun da, şımarmasam baali sonra :P.

      Tabi ki diliyorum, çok içten hem de. Gönlü zengin insanların hakettikleri güzellikleri yaşaması eninde sonunda olacak şey bence. En kısa sürede umarım dilediğin konumda olur, dilediğin yerleri gezer görürsün mutlulukla... :)

      Sil
  6. ayyy bence içtenlik doğallık var sende de ondan işteee şımar nocak baaaliiii :)

    YanıtlaSil
  7. Pek keyifli bir Sofya gezi yazısı okumuş oldum! Çok teşekkürler! :) Bu arada, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi (93' Harbi diye bilinen savaş) her iki ülkenin de tarihinde çok önemli bir olaydır. Rus orduları sadece Bulgaristan'ı değil Doğu Trakya'yı (Edirne-Kırklareli-Tekirdağ falan) da geçmiş, Yeşilköy'e kadar gelmiş yani Sarayburnu'na 20 km kadar yaklaşmış, İstanbul'u ele geçirmelerine ramak kalmışken son bir hamle ile geri püskürtülmüş, Rusya'nın hevesi kursağında kalmıştır. Ama Bulgaristan falan gitmiştir tabii.

    YanıtlaSil
  8. Ben teşekkür ederim asıl, katkın ve verdiğin bilgiler için. :) Şu bizim gibi birçok Bulgaristan göçmeninin de göçüp geldiği meşhuur 93 harbi yani... Tarihe merakım pek yok aslında, ama böyle gezerken bilgi almak pek bi keyifli oluyo. Bu durumda galiba çok gezen biliyo... ;)

    YanıtlaSil
  9. Valla arkadaşım şu melankolik, depresif halimde yeminle yüzümde güller açtırdın öyle keyifli anlatmışsın ki, eline sağlık:) hakikaten adamlar ne çekmiş Osmanlı'dan:)))gitmiş görmüş kadar oldum ayrıca. Teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sevindim güllerinin açmasına vesile olduğuma. :)) Ben teşekkür ederim güzel yorumun için. Sevgiler... :)

      Sil
  10. İgüzel bi gezi oldu,eh sofyayı bu kadar gezip dimitrovdan hiç bahsetmediğinize göre demek pek bişi kalmamış ondan bulgaristana


    İşin özü ne biliyor musunuz gericilik ve ırkçılığın çok olmadığı bütün topraklarda hayat daha güzel,bira daha ucuz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya öyle, ya da biz görmemişiz. Haklısınız aslında, bu dediğiniz de içine girsen, nerelere gider de, değmez... Nasılsa bişey değişmez. ;)

      Sil
  11. Eskiden turistlere bizim ülke de öyle cazip gelirdi. Kazıklaya kazıklaya her şey dahilci yaptılar.
    Eğlenceli bir yazı olmuş, selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle. Turizmde de çalıştım ben, bilirim turistlerin nasıl keriz yerine konduğunu o zamanlar. Şimdi nasıldır bilemem tabi.
      Çok teşekkürler, sevgiler :)

      Sil
  12. Merhaba. Blog sayfamı başka bir adrese taşıdım sizin yazdıklarınız bana geliyor ama benim yazdıklarım size ulaşmıyormuş ben de kendi çapımda etkinlik düzenliyorum:) Adres, kalemderi.blogspot.com aslında takipte görünüyorsunuz ama neden öyle oldu bilmiyorum. Buradan takibe alırsanız çok mutlu olurum. Etkinliğe katılıp bloğunuzu da tanıtırsanız daha çok sevinirim:) Sanırım tüm takipçilere bu şekilde haber vermem lazım. Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  13. Biri Budapeşte mi dedi :(

    Destination 1

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Yingyang. Ne kadar gezersen gez, tadı damağında kalıyo insanın. Budapeşte yazısı 28 Eylül'de bu arada, sanırım görmedin. ;)

      Sil

Eee, yorum yok mu? Hiç mi yok?! :(