20 Aralık 2015 Pazar

KEDİLİLİK


Bir kediyle hayatı paylaşınca bütün kedilere karşı duyarlılığın artacak, hepsi seninmiş gibi hassaslaşacaksın derlerdi de inanmaz, anlayamazdım. Gerçekmiş... Evimize bir kedi girdiği günden beri kedigillerle ilgili duyarlılık ve farkındalığım tavan yapmış durumda zira. Aynı çocuk sahibi olmak gibi bir şeymiş meğerse. Oğlum doğduktan sonra tüm erkek çocuklarını kendi oğlummuş gibi görmeye başlamış, ağlamalarına, üzülmelerine dayanamaz, gördüğüm yerde korur kollar hale gelmiştim. Şimdi de tüm kediler benimmiş gibi davranır oldum çıktım. Hepsini çok seviyorum, hepsinin varlığına minnettarım yani, öyle bir şey. Eskiden durup durup kedi videosu, resmi paylaşanları yadırgardım mesela. Bununla da kalmaz, acık haddimi aşar, kedilerle kafayı yediklerini, hatta insanlara verebilecekleri ve bir sebeple veremedikleri sevgilerini, kedilere verdiklerini bile düşünürdüm. 😕 O değil, kendimde kedi seven insanları bu şekilde yargılama hakkını da nereden buluyordumsa artık. Çok üzgünüm şimdi o zamanki düşüncelerim ve önyargılarımdan dolayı. 😒 Meğerse bu başka bir

8 Aralık 2015 Salı

Özencik miyiz neyiz?!


Bahse girerim, bizim insanımız her bir şeyin suyunu çıkarmak konusunda dünya milletleri arasında ilk üçe girer. Bir şey yeni çıksın mesela, hele bir de tutulmayagörsün, hemen uyanık birileri çıkar, aynısını isminin iki üç harfini, ön ekini, bilemedin son ekini değiştirip, olayı birebir kopyalar. Sonra başka uyanıklar da silsile halinde aynı konsepti çalar ve yer gök o tutulan şeyden olur. Hatta iş öyle bir boyuta gelir ki, insanın bırakın o şeyi sevmeyi, gördüğü yerde kusası gelir, o derece. Farzı misal zamanında biri çıktı Çokşeker diye bir şey icat etti. Koydu rengarenk, çeşit çeşit şekerlemeleri, hepi topu üç kuruşluk şekeri dayadı üç beş katına, e bittabii ok kadar para verince de pek bir tatlı oldu o boyalı renkli şekerler. Hal böyle olunca çok sürmedi kopyacıların konsepti alıp, adım başı şeker dükkanı açmaları. Kısa zamanda her yeri 'Pekşeker, Hepşeker, Hadihadişeker, Bicibicişeker...' adında bilumum şekerciler sardı. Bir ara ekmek fırınından fazla şekerci vardı desem, abartmış olmam herhalde. Ve işte işin cıcığı çıkarılınca haliyle hepsi iş yapamadı ve biir bir kapandılar zaman içinde.

22 Ekim 2015 Perşembe

BIKTIM


Bıktım söylediği ayrı, yaptığı ayrı insanlardan, dötü başı ayrı oynayanlardan...
Bıktım yalandan, yalancıdan...
Bıktım kendini çok akıllı zannedip, karşısındakini aptal zannedenlerden...
Bıktım çok bilmişlerden, kendi doğrusunu başkasına dayatmayı hak görenlerden...
Bıktım mesajları gördüğü halde cevap vermeyenlerden...
Bıktım bu dijital çağda, bunca araç bolluğunda yalan söyleyemeyeceğini, hile yapamayacağını, her şeyin aleni ortada olduğunu hala idrak edemeyen güdük beyinlilerden...

24 Eylül 2015 Perşembe

Bayram nedir?!



- Zaten temiz olan evlerimizi, her yeri kaldırıp, tozu dumana katıp, dip bucak, enine boyuna bir daha temizleyip, meseleyi illa ki işkenceye çevirmek midir bayram?

- Normalde hiç görüşmediğin, görüşmek de istemediğin ve paylaşacak hiçbir şeyinin olmadığı akrabalarına sırf yapman gerektiği için yirmişer dakika uğrayıp, duygusuzca görevini ifa etmek midir bayram?

- Bayram sevdiklerimizle bir araya gelmek için vesileyse gerçekten, sadece sevdiklerimizle, ya da özlediklerimizle bir araya gelmemiz, samimiyetsiz birlikteliklerden kaçınmamız gerekmez mi peki aslında?

- Zaten istemeden, adet yerini bulsun diye uğranılan her kapıda, hiç istemeden, hatır için yediğin bin bir çeşit tatlı maharetiyle bedenine ve de ruhuna yaptığın işkence midir bayram?

16 Eylül 2015 Çarşamba

Yol verin gitsin...


Geçtiğimiz günlerde bir hayli eski defterleri bir vesileyle kurcalamam icap etti. Kurcalarken de kendime nelerin yapılmasına izin verdiğimi, ne özensizce davranılmasına göz yumduğumu hatırladıkça şu an bambaşka bir hayatım olmasına rağmen, bugün bile içim acıdı eni konu. Nasıl bir halet-i ruhiye içerisinde, nasıl bir kör aşkla bu bencilce davranışlara izin verdiğime inanamadım düşündükçe. Hal böyleyken de haddim olmayarak ve anlayışınıza güvenerek, henüz öbür yarısını bulamamış, onun bunun yanında bencileyin hak etmediği muamelelere maruz kalmayı normal görmeye başlamış güzelim genç kızlara seslenmeyi vazife bildim kendime: 

Diyeceğim o ki, bırakın sizi siz olmaktan çıkaran, kendi doğru ve tercihlerini size dayatmayı hak gören adamları. Bırakın bir arkadaşınızla kahve içip, sohbet ediyorken bile izin alma, hesap verme zorunluluğu hissettiren maçoları. Bırakın ojenizi rujunuzu sildiren, saçınızı toplattıran, pantolonunuzu bollaştıran, durmadan sanki

16 Ağustos 2015 Pazar

MUĞLA'DA Bİ GÜZELKÖY VAAAMIIŞ...



Geçen aylarda yine elim işteyken, gözümü oynaştıracağım bir dizi bulayım diye bakınırken, nasıl oldu bilemiyorum, Güzel Köylü diye bir diziye denk geldim. Önceki yazılarımı okuyanlar bilir, bendeniz ütü falan yaparken işi eğlenceli hale getirmek maksadıyla güldürüklü şeyler izlemeyi severim. Zaten genelde de izleyeceksem bir şeyler, acıklı, kanlı silahlı, ağlamaklı şeylerdense eğlenceli şeyleri tercih ederim. İşte yine bir gün, benzer bir halet-i ruhiyedeyken denk geldim Güzel Köylü'ye.

Başta isminden dolayı güzel bir kızın köy maceraları mı ki diye bir önyargı yaptım açıkçası, ama sonra bir bölüm izleyeyim, beğenmezsem bir dahaki ütüye başka bir şeyler bakarım deyip, açılışı yaptım vesselam. Ve ilk bölümde bu dizinin önümüzdeki aylarda ütü arkadaşım olacağını anladım. Eee, bu kadar beğenince de yazmak,  

6 Ağustos 2015 Perşembe

Bebemizi de mi emzirmeyelim?!


Jessika Arraes adlı kişinin Pexels'daki fotoğrafı
Bu sabah Ayşe Arman'ın dünya emzirme haftasıyla ilgili yazısını okumuş, her dediğine katılmış, çok da beğenmiştim. Zira ben de bebeğimi emzirirken aynı duyguları birebir yaşamış ve bunu yaşayabildiğim için hep şükretmiş, isteyen her kadının yaşamasını gönülden dilemiştim.

Gel gelelim az önce tarzını, duruşunu hiç beğenmediğimden dolayı pek de takip etmediğim başka bir kadın yazarın yazısı, sosyal medya çorbasında bir yerde karşıma çıkıverdi ne yazık ki. Konu emzirmek olunca tabii, yazarını sevmesem de hemen dikkatimi çekti. Lakin çekmez olaydı da okumayaydım keşke dedirtti yine eğreti duruşuyla. Bir kez daha neden kendisini sevmediğimi, yazılarını okumadığımı anladım. Aylar öncesinde hipoglisemiden muzdarip kişilerin oruç tutmamalarıyla ilgili, 'hastalık bahane, orucu asmak şahane' konulu iğneleyici bir yazısını okuduktan sonra kendisini ilahi adalete teslim edip, bir daha da yazılarına dönüp bakmamıştım. Sanki herkesin birbirine neden oruç tutup tutmadığıyla ilgili izahat vermesi gerekiyormuş gibi, o da ayrı konu...

Neyse konuyu dağıtmayayım, hanımefendi kadınların orada burada bebeklerini emzirmelerini hiç doğru bulmuyormuş. Kendisi de sadece iki ay emzirip kesmişmiş. Emziren kadın görünce libidosu şey oluyormuş tarzında bir yazıydı. Merak eden bulup, okuyabilir. Zira benim derdim

2 Ağustos 2015 Pazar

Bir güzel şehir, Eskişehir...


Porsuk Çayı

İki ay oldu gideli göreli, hala yazacağım, hala yayınlayacağım. Üstüme yük oldu yazmadıkça bildiğin. Ne çok erteledim. 😳 Zaten son zamanlarda her ne hikmetse her şeyi bir sallama, boş verme hali çöktü ki üzerime pek fena. Tam bir tembel tenekeye döndüm adeta. Totomdaki pirelerin hepsi uyku moduna geçti sanki. Hayır, nedir bu haleti ruhiye, nicedir bir anlasam, çözeceğim. Gel gelelim anlayamamanın, bilememenin ve buna bağlı içime çöreklenmiş rehavetin sürüklediği boşlukta debelenmekteyim hanidir. Memleketin halinden ve bundan mütevellit düştüğüm dipsiz umutsuzluk çukurundan mıdııır, çöl sıcaklarından mıı, yoksa hayatımızdaki bazı değişikliklerden mi bilemedim. Her neyse sebebi, artık silkelenmek, kendime gelmek niyetindeyim ama çok gönülden... 👼

O zaman iyi niyetli bir silkelenme hamlesi kapsamında Eskişehir'i gezintiye başlayalım hadi gecikmeli de olsa:

Şimdi efenim bizim oğlanın doğum günlerini böyle partili martili, bol çocuklu, hediyeleri açma krizli, ağlamalı,

9 Temmuz 2015 Perşembe

Bir Adet Huni İstiyorum- 2


Para kazanma ihtimali, veya başka bir çıkarı olduğunda adeta melek, umudu kesilince ise yüz seksen derece kişilik değiştirip bir nevi duvara dönüşen, yok olangillerin gözlerindeki dolarlardan, ruhlarındaki iki yüzlülükten istiyorum...

Rahatsız olup olmadığını bile sormadan, izin istemeden, kapalı mekanda yanında fosur fosur sigara içip, nefesini kesen, üzerine sindirdiği kokuyla seni kendinden tiksindirengillerin hadsizliğinden istiyorum.

Yıllarca aynı işi yapmış, mesleğinde uzmanlaşmış kişiye bile çok bilmişlik edip, ahkam kesen kişinin mesnetsiz özgüveninden istiyorum.

Şöyle rahatça bakınıp, beğendiklerini deneyip, alışveriş yapma niyetiyle girdiğin mağazada "Buyrun yardımcı olayım. Nasıl bi şey bakmıştınız?" deyip, peşinde dolanan tezgahtara hönkürüp, püskürtecek deli kafasından 

30 Haziran 2015 Salı

İyi ki doğmuşum...


İyi ki doğmuşum. 

İyi ki bu ailenin parçası olarak doğmuşum, böyle bir anne babanın terbiyesiyle, görgüsüyle ve sevgisiyle hayata hazırlanma şansını bulmuşum. İyi ki mecburiyetten de olsa bir süre ailemden ayrı kalmış, halaların, teyzelerin elinden de geçmişim ki, kişiliğime onların renklerini de katabilmişim. 

İyi ki ağlaya ağlaya da olsa okuyacağım diye çooook uzaklara, ülkenin bir ucuna gitmek zorunda kalmışım ki, tek başıma da ayakta kalabilmeyi, özlemime ve korkularıma rağmen kuyruğu dik tutup, devam edebilmeyi öğrenebilmişim. 

İyi ki bugüne kadar iyisiyle kötüsüyle hayatıma gelenler gelmiş, iyi kötü izlerini bırakmış. 
Bazıları iyi ki gitmiş, ki yeni, dürüst, samimi sevgilere ve dostluklara yer açmış. 
İyi ki kalanlar kalmış ve sevgileriyle, dostluklarıyla renklerimi oluşturmaya devam etmişler. 

İyi ki çok sevmiş ve hayal kırıklıkları yaşamışım. 
Ve iyi ki yeniden sevmeye korkmamış ve sonunda diğer yarımı bulmuşum. 
İyi ki diğer yarım, kocaman sevgisiyle, anlayışıyla, saygısıyla toprağım olmuş, beslenmişim, kök salmışım, çiçek açmışım. 
İyi ki bu toprakta yeşermişim ve oğlumun annesi olmuşum, onda cennet kokusunu bulmuş, koşulsuz sevgiyi tatmışım. 

Ve umarım ki hayatım hep canlarımla, sevdiklerimle, arkadaş ve dostlarımla sağlık, bolluk ve 'İyi ki' lerle dolu dolu geçer... 
Umarım herkesin hayatı hep 'İyi ki' lerle dolu geçer.
 
İyi ki varım ve iyi ki varsınız... 😇

***********************************
Not: Paylaşımları lütfen copy/paste ile değil, alttaki butonları kullanarak yapalım. :) 

28 Haziran 2015 Pazar

Tekizdir zannımca...



Arabaların vites kollarına rengarenk lastik toka, boncuk vs. takan tek türüzdür zannımca...

Ayda yılda bir gelen misafirin oturması için evin kocaman bir odasını ayırıp, eni konu dayayıp, döşeyip, her daim temiz ve düzenli tutmak için çoluğu çocuğu, ev ahalisini odaya girmekten men edip, o yüce mekanın adını da misafir odası koyan;


Eğitim sisteminde zorunlu seçmeli adı altında dersleri olup, söz konusu dersleri isteyene istemeyene dayayıp, üstüne bir de kişi kendisi seçiyormuş gibi yapan, mış gibicilikte önde giden;

Araç yolunun ortasından koyun misali yürüyüp, arkasından gelen aracın korna çalmasına da sanki araba yaya yoluna çıkmışçasına heyheylenip, höykürebilen;
 

14 Haziran 2015 Pazar

Modayla İmtihanım


Şu modayla debelenmelerim nedir, niyedir diye düşünür oldum son günlerde. Bir türlü uyum sağlayamayışım, eğreti hallerim... Bana mı öyle geliyor, yoksa bu zamanda modanın ayarı mı kaçık bir çözebilmiş değilim. Sanki modacılar insana yakışan, düzgün gösteren şeyler değil, şişmanı hepten şişman, zayıfı toptan çiroz gösteren, güzeli bile çirkinleştiren tasarımlar yapma konusunda yarışıyorlar gibi geliyor işin aslı. İnsanlar zaten pek bir hevesli modayı takip etmeye. Moda olsun, çamurdan olsun, uysa da giyerim, uymasa da kafasında çoğunluk. Herkes giyiyorsa, herkes takıyorsa, benim neyim eksik modunda, hepsi aynı fabrikanın aynı bandından çıkmışçasına dolanan tipler ortalıkta...

Bir kere zaten buradan kaybediyor en başta benim gibi kara koyunlar. Herkeste varsa, bir şeyi herkes yapıyorsa, benim hiç yapasım gelmez çünkü inadına. Ben başka bir şey giyerim, hatta mümkünse bir tek bende olsun o model, bir tek bana yakışsın isterim. Ha, ergenlik denen aklımı dürüp, bir süreliğine rafa kaldırdığım, ortalıkta 

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Bir kedim bile var...



Efenim bizim oğlan, muhtemelen her çocuk gibi, kendini bildi bileli bir tüylü canlı isteyip duru. Aslında presentable, eğitime açık, çözüm odaklı, pratik zekalı, üniversite mezunu, askerliğini yapmış, B sınıfı sürücü ehliyetli bir köpek tercih sebebi olurdu pek tabii 😋. Gel gelelim apartmanda köpek olmaz diye oyalamaktayızdır uzun zamandır oğluşu. Aslında oyalamak da denemez ya, gerçekten öyle düşündüğümüzdendir işin aslı. Kedi bakımına da bir türlü cesaret edemediğimizden, sözde bakımı, sorumluluğu daha kolay görünen, bilumum mahlukatla şu hayvansever yönümüzü dizginlemeye çalışıyoruz kaç zamandır.

E hal böyle olunca, evinde hayvan beslemek isteyip de fazla sorumluluğu da totosu yemeyen insan kişisi ne yapar? Ne yapacak, gider balık alır, hatta mümkünse tek yaşayan balık alır, fanusuyla, yemiyle, getirir

14 Mayıs 2015 Perşembe

Bir kitap bu kadar mı güzel tanıtılır...

Sevgili Deeptone'un ikinci kitabı Derin Mavi'yle ilgili bir güzellik yapmış arkadaşlar. Nasıl ince bir düşünce! İzlerken, dinlerken gözlerim doldu. Ne büyük gurur, nasıl bir sevinç Deep için. Ki zaten her güzelliği, ilgiyi sonuna kadar hak eden birisi olur kendisi. Herkesin ilk göz ağrısı, herkesin destekçisi, herkesin blog dünyasına adım attığında öğrendiği, güç aldığı, tutunduğu daldır zat-ı şahaneleri. Şahsım adına minnettarım varlığına, bloğuma kattığı renge, zenginliğe. Ve işin gerçeği böyle bir blog arkadaşına sahip olduğum için de çok şanslı hissediyor, gururlanıyorum içten içe. 

E hal böyleyken, en az Deep kadar tatlı ve benim için çok özel, şekerden baldan hallice, sınıfın yaramaz ama her daim vefalı kızı, her daim yanımda yamacımda, her daim hatırlayan, dürtükleyen, sevgisini cömertçe sunan, yüzümü varlığıyla güldüren blog arkadaşım Kreatif Başkan'ın iş çevirmesi video da beni nasıl mest etti, nasıl tüylerimi bir haller etti, anlatmaya kelimeler kifayetsiz. Fikir mükemmel, kadro mükemmel, sonuç mükemmel! Bayıldım! Lütfen izleyin, paylaşın. Ben çok duygulandım izlerken. Deeptone'un kocaman, vefakar, yardımsever yüreği, herkesin okuyabileceği sadelik ve derinlikteki kalemi ve bu güzel kitabı kesinlikle paylaşmaya değer. Hiç tanımıyor olsanız dahi en azından bu güzel video kesinlikle izlemeye, paylaşmaya değer, benden demesi... :)


http://kreatifbaskan.blogspot.com.tr/2015/05/ve-beklenen-videomuz-yaynda.html?spref=bl

10 Mayıs 2015 Pazar

Altın Günün mü var, katmerli göbeğin var...

 


Şu bizim milletin şahsına münhasır kadınlarının eşi bulunmaz icadı altın günlerine bir ısınmadım, ısınamadım nedense. Gördüğün gibi cümleyi yazarken ben bile kendime soruyorum yani, 'Niye ki, sen Türk değil misin? Yoksa kadın değil misin?' diye. Öyleyim öyle olmasına da var bende demek bir gariplik ki şu pek sevilen, her kadının yıllık faaliyet planında üç beş tane illa ki bulunan ve müthiş bir motivasyonla katılım sağlanan günlerle yıldızım barışmıyor bir türlü işte. Hasbelkader kırk yılda bir çok ısrar edilir de, hatır gönül uğruna misafir sanatçı olarak katılmam icap ederse de, akşama kadar ya ruhumun hatırı sayılır bir kısmını teslim etmiş oluyorum, 

26 Nisan 2015 Pazar

Paylaşıyorum, öyleyse varım...



Sosyal medyadaki abuk subuk haller yaz yaz bitmeyecek korkarım. Bir süredir, henüz okuma yazma bilmeyen, sosyal medyada herhangi bir varlık esamesi göstermekten aciz, bir karış sabi sübyan çocuğuna hitaben sosyal medya üzerinden özel gün kutlamaları, sevgi mesajları, methiyeler yazmak nedir, hangi amaca hizmet eder, düşünmekteyim esaslıca. Bir gün büyür, okur da, ne kadar da sevildiğini hisseder diye midir? Yoksa o an odasında hım hım oyun oynayan, an itibarıyla burnundan özenle çıkardığı gogayı halıya mı, duvara mı sürse, yoksa ağzına mı atsa karar veremeyen, hakkında sosyal medyada dönen kutlamalardan, mesajlardan

13 Nisan 2015 Pazartesi

Tüketim Arsızlarından Sabun Yapma Projesi



Bugün aklıma dünyayı gözü dönmüş vaziyette tüketen birkaç tanıdığım geldi nereden icap ettiyse. Böyle bodoslama girince ne tür kişilerden bahsettiğim gözünde canlanmamıştır belki. Hani şu indirimde diye ihtiyacı olsun olmasın yeri göğü satın alan, mütemadiyen çarşı pazar mesaisi yapıp, bulduğu çeri çöpü eve taşıyan; üç günde bir eşya, mobilya değiştiren tipler var ya, tam olarak onlardan bahsediyorum. Kökleri kuruyasıca, beyinlerindeki tüketim arsızlığı bölmesi eriyip, kulaklarından yeşil yeşil akasıca, güzelim dünyanın suyunu toprağını, tüm kaynaklarını sömürüp orgazm olan kafaları kopasıca keneler... Çok kızıyorum bu tür çapsızlara, kendilerini her şeyin efendisi zanneden ekmek beyinlilere çok. Yüzlerine diyemeye diyemeye de şişiyorum her zamanki gibi, bu sefer de ben şişe şişe balona dönüyorum evladım. Şişip gerildiğimle kalıyorum öyle

3 Nisan 2015 Cuma

PK mi? O ne?!


Bir süre önce din, iman, Allah, kitap mevzularının çarpıtılmasına, düşünmeden, anlamını bilmeden uygulanmasına, saçma sapan ritüellere, tarikatlara vs. takıntılı olduğumu bilen bir arkadaş, malum konularda tatlı bir sohbet esnasında PK isimli bir film önermişti. "Mutlaka izle, çok beğeneceğine eminim!" diye de noktayı koymuştu. Gel gelelim bir Bollywood filmi olması sebebiyle uzunca bir süre izlenecekler listemde öylece durdu, garip, boynu bükük, ve fakat yine de gün gelip, tarafımdan izlenme şerefine nail olacağı umudunu da asla yitirmeden. 😜

Gel zaman, git zaman, günler geçip, haftalar devrilir, lakin elim bir türlü filme gitmezken, sanırım zalim kader yine ipleri eline aldı, acımasızca ağlarını ördü ve iki gün önce içime durup dururken 'Gulp!' diye bir sıkıntı çöktürdü. Gözünü sevdiğimin kaderi, zaten ne geliyorsa başımıza onun yüzünden geliyor. Ee ne de olsa ben de ucundan acık Türk'üm, doğruyum. İşin içinden çıkamadım mı, anında kadere kısmete bağlarım, affetmem. En doğal hakkım sonuçta... "Yarın buluşup, kahve içelim mi?" 

24 Mart 2015 Salı

Sahne Tozu Yuttum...


Son günlerde pek ortalıkta görünmememden dolayı merak eden blog arkadaşlarımdan durup durup dürtük yiyorum birkaç gündür, neredesin, iyi misin diye. 😍 Sağolsunlar, eksik olmasınlar. Ne tatlış bir şey, insanın yokluğunun fark edilmesi. Teşekkür ederim, dürtüklerinizle mutlu ettiniz efenim. Kocaman kalpler gönderiyorum hepinize... 💗 Sözü geçen arkadaşlara haftaya yazarım başımdaki tuhaf halleri dediydim, artık bir zahmet yazayım diyorum.

Şimdi efenim bendeniz oldum olası şarkı söylemeyi seven, soğan doğrarken, toz alırken, direksiyon sallarken her fırsatta mır mır mırıldanan biriyim. Ve fakat bu tutkumu yıllar yılı en bir derin, en ucube kör kuyulara gömmüş, iş güç, çoluk çocuk, ev bark derdine düşmüş bir ahval içerisindeydim. Lakin kader ağlarını sinsi sinsi 

10 Mart 2015 Salı

Otobüs Şirketinin Oda Parfümüyle İmtihanı


Sayılarının artmasından mı nedendir, otobüs şirketleri arasındaki rekabet iyiden iyiye arttı son yıllarda. E bu durum da şirketlerin rekabet edebilmek için daha iyileşmesi, daha yenilenmesi, daha daha, en daha olması gerekliliğini doğurdu haliyle. Eski seyahatlerimle son yıllardakileri kıyasladığımda baya da yol katedildi esasen, doğruya doğru şimdi. Gel gelelim, işin içine eskiden var olmayan farklı uygulamalar, can sıkıcı faktörler girip, insan kendini bir şekilde oyuna getirilmiş, rahatsız edilmiş hissedince de 'Aman ne iyi ettiniz de yenilendiniz, şahtınız şahbaz oldunuz!' dedirtiyor yani içten içe. 😕

Öncelikle şu koku konusunu deşeyim. Türk milletinin oda parfümlerine, bol parfümlü yüzey temizleyicilerine, çamaşır yumuşatıcılarına merakını herkes bilir herhalde. Hoş, şahsen ben 
bilirim bilmesine 

2 Mart 2015 Pazartesi

Ben senin suratına hınkırıyor muyum tiryakim?!


Her ne kadar son yıllarda sigara içilen bazı ortamlarda çok rahatsız olsam da, eski bir kullanıcı olmamdan mütevellit hoşgörülü davranıp, üstüne gitmemeyi, hırlamamayı becerebildim bugüne kadar. Ama işte sabrettiğim edeceğim bugüne kadarmış. Gün bugündür! Burama kadar gelmiştir, bu gidişe bir dur denmelidir. (Nereme kadar geldiğini yazıyı okuyunca çok net tahayyül edebileceğine ise inancım tamdır. 😉)

Şimdi nereden çıktı durup dururken diyebilirsin tabi. Hiç deme bence, tek tek saymak zorunda kalmayayım sigarasever insancıkların bardağımı taşırma hallerini. Tamam arkadaş, biz de içtik zamanında, hem de fosur fosur, otobüste, pastanede, yerde ve dahi gökte, olur olmaz her yerde içtik o zıkkımı, maalesef. Lakin

20 Şubat 2015 Cuma

Fanatiğim, öyleyse varım...



Şu futbol merakı iyi hoş güzel de, taraftarlık meselesi çok hassas dengelenmesi gereken bir konu bence. Ve bu dengeyi tutturup, efendice takımını destekleyip, rakip takımlara çamur atmadan, rakip takımı tutan arkadaşlarını bozmadan taraftarlık edebilenlerin sayısı da gördüğüm kadarıyla epeyce bir az. Eminim şimdi içinden "Futbolla neyin işi olmayan şuncacık hatunun nereden aklına geldi şimdi bu mesele?!" diyorsundur. Vallahi ben de şaşırıyorum içten içe, böyle bir konuda parmaklarımın oynadığına, doğruya doğru şimdi. 😊 Benim gibi televizyonda kanal gezinirken denk geldiğinde, futbol spikerlerinin sesine, taraftarların uğultularına bile tahammülü olmayan biri bile gün olup, devran dönüp, bağzı densizliklere şahit olup, bu konuda da 

10 Şubat 2015 Salı

Nesiniz, necisiniz kuzum siz?!


Şu sosyal medya doğru kullanıldığında müthiş bir nimet gerçekten. Kaybettiğin arkadaşla
rı bulmak, yeniden bir araya gelmek, farklı çevrelerle tanışmak, bilgi kaynağı veya eğlence aracı olarak kullanmak, komik- eğlenceli videolar izleyip kafa dağıtmak, gülmek, eğlenmek gibi ruhu besleyecek, mutlu edecek birçok imkan sağlıyor olması müthiş. Şahsen
dahil olduğum günden beri çok faydasını gördüm, zaman zaman hala da görmekteyim, doğruya doğru. Gel gelelim sosyal medyayı saçma sapan, akıl fukarası faaliyetler için kullananların sayısı da azımsanacak boyutta değil hani. Şu paylaşanın, beğenenin elleri dert görmesin, ne muradı varsa o olsun, efenim bilmem kimin fesini paylaşanın tüm işleri rast gitsin, beğenen eller dert görmesin tarzı zırvaları geçelim baştan, zira onlar ayrı bir başlığın karakterleridir zannımca. Lakin şu şiddet

2 Şubat 2015 Pazartesi

Istakoz Güzelleri


Üniversite ikinci sınıfın bahar dönemindeyiz. Final tatili yaklaşırken o zamanlar, göbek bağımız henüz kesilmemiş kankayla Ayvalık'a kaçmaya karar vermişiz. Sonuçta başka ne yapacağız ki final tatilinde değil mi canım? Adı üstünde 'final' tatili. 'Son' tatili Ayvalık'ta yapacağız işte, oturup ders çalışacak halimiz yok ya kuzum... 😄

Biz heyecanla planlar yaparken günler akıyor su misali ve tatil gelip çatıyor çabucak. Ailelerimizin haberi yok bu arada. Benimkiler zaten gurbet ellerde, neredeyim, ne ediyorum bir haberler o ara. Vesselam, alıyoruz biletleri biz Edi ile Büdü, ver elini Ayvalık. Elini veriyor vermesine, varıyoruz varmasına da, kimseyi de tanımıyoruz ki elin sahil kasabasında. Nerede kalacağız, ne ödeyeceğiz vs. gibi detaylardan bihaberiz. Cıpcızlak gidiyoruz öyle yirmili yaşlarında iki kızçe, nasılsa bir yer buluruz umuduyla.

Ayvalık'tan direk Sarımsaklı'ya geçiyoruz. En azından bendeniz ailemle yazları gidiyorum ya, az da olsa tecrübeliyim yani. Ne tecrübe, ne özgüven ama, akıyor paçalarımdan bildiğin. 😜 Neyse ki kaçamak öğrenci

25 Ocak 2015 Pazar

İtinayla Şikayetlenilir...


Her insanın bu dünyaya gelme sebebi vardır ya; kimisi sanat için, kimisi insanlığı kurtarıp, kahraman olmak için, kimisi savaşmak, kimisi sevişmek için, kimisi eğitmek için, kimisi insanların sağlığını korumak için, kimisi adalet için gibi uzar gider bu liste. Kimisi de benzer bir şekilde şikayetlenmek, yakınmak marifetiyle hem kendi içlerini zehirlemek, hem de insanların ruhlarını karartıp, beyinlerini buharlaştırmak için gelmiş gibidir sanki. Bu türler öyle dışarıdan zararsız, kendi halinde yaşar gibi görünse ve etraflarındaki insanlar tarafından bir şekilde allem kullem geçiştirilip, idare edilse de, aslında çok zehirli, dokunduğu yeri kurutan, iki ayaklı, iki elli, yok beyinli canlı türlerindendir. Bundan mütevellit, görüldüğü yerde derhal uzaklaşılmalı, hayatlardan uzak tutulmalı, hanelerde beslenmemelidir. Hele ki dinleyip dinleyip, bununla da kalmayıp ah vahlanarak, ne de mağdur, ne de bahtsız olduğu pohpohlanırsa, hoşnutsuzus şikayetus iyice şahlanıp, gittikçe daha da fazla zehir kusmaya 

18 Ocak 2015 Pazar

İster İnan, İster İnanma...


Birkaç yıl önce Eskişehir'e gitmiştik bir arkadaşla iş için. Birkaç gün kalıp, görüşmeler yapıp döneceğiz planımıza göre. Her şey yolunda giderken, son gün evdekilerle görüşüyorum telefonla, oğluşun soğuk algınlığından sebep ateşlendiğini öğreniyorum. Plana göre ertesi gün dönecekken, içim rahat etmiyor, arkadaşa işleri paslayıp, dönme kararı alıyorum. Ve fakat, öyle bir anda alıyorum ki, makul bir saatte otobüs bulmam aslında çok düşük ihtimal. Daha geç gidersem de oğluş zaten uykuda olacak, gitmemin pek bir anlamı olmayacak. Ama yine de şansımı denemek isteyip, gidiyorum yazıhaneye. Ve evet, Bursa'ya istediğim saatte son kalan koltuğu kapıyorum tuhaf bir şekilde. Görevliyi öpesim geliyor o saatte bilet bulmamın mutluluğu içinde. Neyse ki pek iyi fikir olmadığını hemen anlayıp, öpmekten vazgeçiyorum... :) 

Bileti almamla otobüsün kalkış saati arasında bir saatten biraz fazla zaman var. Hemen atlayıp Eskişehir terminalde alıyorum soluğu. Oyalanıyorum bir süre oralarda, saati bekliyorum avare avare. Otobüsüm 21:00'de normalde. Saat 20:30 gibi gidiyorum perona, otobüs yok. Biraz daha dolanıyorum terminalde, 

11 Ocak 2015 Pazar

Aramızda Kalsın



Hiç bir gün bir diziyle ilgili yazı yazacağım aklıma gelmezdi doğrusu. Ne niyetim, ne de motivasyonum vardı böyle bir şeye. Lakin hayat işte, aklına gelmeyen ne varsa, başına geliyor en sürprizli yumurtalısından. ;) Neyse mirim, acılı biberli şeyler olmasın da, hayatın sürprizi yumurtası hep böyle tatlı, eğlenceli olsun cümleten.

Açıkçası çok fazla dizi meraklısı, takipçisi sayılmam. Arada tuttuğum, boş zamanlarımda online izlediğim diziler olur. Öyle oturup da her gece dizi bekleyecek, reklam aralarında tadımlık bölümler izleyebilmek için debelenecek ne sabır, ne motivasyon, ne de zaman zira. Nadiren beğendiğim Çalıkuşu ve Kurt Seyit gibi diziler de zaten son zamanlarda
bir bir kaldırılıyor yayından hangi akla hizmetse. Kuvvetle muhtemel astarı yüzünden pahalıya geliyor bu tarz yapımların. Kanallar da ya daha maliyeti düşük ve vasat işleri, ya da hani şu meşhur yüzde altmışa hitap eden, töreli, tecavüzlü, öldürmeli, doğramalı, polisli, kenar mahalleli, konaklı, ataerkilli, katakullili, hatta bazıları ilkokul piyeslerinden az hallice, rol kokan şeyleri tercih ediyorlar zahir.

Neyse, sonuçta bu yoklukta, aylar önce bir gün ütü yapacakken ve bundan sebep de ruhum daralmış ve de ütüyü 

7 Ocak 2015 Çarşamba

Bir Adet Huni İstiyorum...


Altın gününden dönen teyzelerin ablaların otobüste, işten- okuldan dönen yorgun bitkin gençlerin tepesinde dikilip, çantasını, koca göbeğini dayayıp, yer isterkenki hak sahibi kafasından istiyorum...

İkinci çocuk istemediğini, tek çocukla mutlu olduğunu söyleyen arkadaşına her seferinde bebek konusu olduğunda "Darısı senin başına!" diyen nohut akıllının farkındalık fukaralığından istiyorum...

Mağazadaki tezgahtar kızın daha ilk gidişinde senli benli, canımlı cicimli hafif meşrep muamelesindeki hadsizlikten istiyorum...

Konserde, sinemada, eğitimde o sessizliğin içinde car car çalan telefonunu bırak utanıp 
hemen kapatmayı,