21 Eylül 2016 Çarşamba

Çin Çarpması Part 2- Ütü de yaparım, kariyer de...


Geçenlerde Çin diyarındaki maceralarımı ucundan kenarından tattırma niyetiyle yazdığım bir önceki yazıyla ilgili yok çok kısa olmuşmuş, yok resimler azmışmış mahiyetindeki serzenişlerinize istinaden buyrunuz devamı efenim. Azında kararında olsun dedimdi, lakin siz kaşındınız. 😋 Bundan kelli de yok çok uzattındı, yok çok mu lazımıdı babında lakırdılar duymayayım. Muasır medeniyet seviyesine henüz ulaşamamış, no toilet paper, no hijyen temalı umumi Çin helalarında cırcırlara gark olasınız diye ilenirim, gözünüzün yaşına bakmam ona göre… 😄 Bu vesileyle bir önceki yazıyı hala okumamış olup, bu içten ve de tiskinç dileklerimin ne manaya tekabül ettiğini merak edenler, buyurunuz efenim, buradan başlayınız derim nacizane: http://mimiklibocek.blogspot.com.tr/2016/09/cin-carpmas_3.html#more)

Madem öyle, geçen yazı kısa öz olsun diye es geçtiğim, seyahate gitmeden önceki zaman dilimine bir dönelim izninizle. Efenim seyahatten evvel bir önceki yazıda bahsettiğim, aman nasıl geçecek, acaba in mi çıkacak, Çinli mi öpecek türü kaygılarımla bir hayli tebelleş olmam sebebiyle haliyle pek de oralı
olmuyordum hazırlıklar konusunda. Hangi otelmiş, neredeymiş, hangi uçağın böğründeki kaçıncı kuş kadar koltukmuş, pasaportlar gelmiş mi gelmemiş mi, umrum değil. Hatta hiç gelmeseler bayram edeceğim içten içe. 😄 İşte tam da bu halet-i ruhiye içerisinde, mümkün olduğunca konuyu ignore edip, kendimi rahatlatmaya çalıştığım günlerden birinde, birileri kalacağımız otelin adını söyledi bir ara. Çok güzel otelmiş de, işte şusu busu varmış da vs. mahiyetinde. (Laf aramızda, kuvvetle muhtemel endişelerimle tebelleş olurken bir hayli düşmüş olan kulaklarımı otelin güzellikleriyle yeniden ayağa kaldırma motivasyonuyla konu açılmış olsa gerek). Her ne kadar üç maymuna yatıyor olsam da gıyabında methiyeler duyunca haliyle merakımı celbetti, bir girip bakasım geldi otelin sitesine. Hmm, güzelmiş gerçekten duyguları eşliğinde sitede dolanırken bir de ne göreyim?! Odalarda ütü varmış, ütü! Görmemle, daha önce orada kalmış olan arkadaşın yanına gidip gözlerimi pörtleterek "Odalarda ütü mü var gerçekten??" diye sormam bir oldu. Ve evet, varmış gerçekten. Yalnız zat-ı şahaneleri gözlüğünün üstünden gözlerini belerterek ütünün varlığını teyit ederken bir yandan da bir değişik sırıttı gibi de geldi hani. Ama üstüne olmadım tabii. Neyse dedim, müdürdür, ne yapsa yeridir, hikmetinden sual olunmaz ya neticede. 😋 Birileri sırıtadururken ben seviniyorum hala, bir anda kaygılarım falan hafifledi sanki ütünün sevincine. Aynı günün akşamı, eşimle otururken birden yine bu ütü meselesi aklıma geldi ve sevinçle paylaştım kendisiyle. Başka neler varmış otelde diye sordu haliyle ütü sevinciyle başı dönmüş şapşik hatununa. "Spa var, havuz, fitness, bizim damak zevkimize uygun kontinental kahvaltı (ki Çinli kardeşlerimizin yerel kahvaltılarını görünce idrak ettim ki, en çok da buna sevinmeliymişim halbüse), ayak masajı vırt zırt…" diye sıraladım. Bunun üzerine eşimin "Ve sen bunca şeyin içinde en çok ütüye mi sevindin aşkım?!" cevabını duymamla, gündüzki garip müdür sırıtmasını anlamlandırmam bir oldu elbette. Gerçi her Türk kadının içinde fırsat kollayan, her an pörtlemeye hazır sinsi bir ev hanımı yattığını bilirdim içten içe de, yine de o an bir acılı idrak anı daha yaşadım haliyle. Neyse ki her daim haklı iç sesim beni yalnız bırakmadı, çıkardı pençeleri, başladı söylenmeye empatiksiz, ütü heyecanından bihaber karşı cinslerine… 'Pıh! Çok da tın! Tabii her seyahatte yanında ütü taşımak, sonra da o kendini ütü zanneden avuç içi kadar şeyle ütü yapmaya çalışmak ne menem bir şey siz ne bilirsiniz?! Hayır ben sevinmiyim de kim sevinsin evladım?? Hem neye sevineceğimizi sizden öğrenecek değiliz. Van minüt! Bu burada kalmaz. İnadıma gider gitmez bütün kıyafetlerimi çatır çatır ütülümezsem otelin kocaman ütüsüyle, oh sefam olsun...' hede hödö susmak bilmedi mübarek. Benim bile kafam şişti yahu. Neyse ki dış sesim yine susmayı yeğlemişti de, dediğine diyeceğine pişman edip, hayattan soğutmadım adamı. 😂 

Ha bu arada, koca paragraf kendisinden bahsettiğime bakıp da ütü yapmaya bayılan sıyrık hatunlardan falan olduğumu da zannetmeyesiniz, bilakis zerre hoşlanmam kendilerinden. Mamafih gider gitmez o hasretle beklediğim otel ütüsüyle bavuldaki bütün kıyafetlerimi bir güzel ütüleyip, halımı anlamayanlardan hıncımı aldım ya, oh sefam olsun. 😉 Hatta en son bavuldakilerle hızımı alamayıp, 'Dolaptaki bornoz da buruşuk muydu sanki?! Zaten perdelerin de ağzı Şam'a, burnu Bağdat'a bakıyor, az ütü bassam mı ki?' diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum hayal meyal... 😄

Bu arada perde demişken, kaldığımız otel çok yüksek bir bina ve bizim odalar da yirmi yedinci katta mı ne ve öyle olması sebebiyle de odada perdeler hep açık. En azından benim içimdeki zerdüşt öyle uygun gördü işte, n'aparsın. 😋 Bir sabah, kahvaltımı etmişim, otelden alınacağımız saate de daha var, itinayla taze ütülediğim kıyafetlerim buruşmasın diye henüz giyinmemiş, öyle anadan üryandan bir tık hallicene odada dolanıp, çantamı falan hazırlarken sanki yan gözüm bir karaltı gördü camın önünde. Gördüğümü sanmamla dönüp bakmam bir oldu tabii, gel gelelim hiçbir şey göremeyince döndüm yine çantama. İki dakika geçti geçmedi, tam da cama doğru bakarken bu sefer ön gözüm ne görsün; camın kenarından bildiğin etiyle buduyla gayet de sıradan bir şeymiş gibi bir adam geçiyo öyle pıt pıt. Adamın orada oluşuna mı şaşırayım, kendimi ivedilikle dolabın içine mi kapatayım, perdeyi kapatmaya mı koşayım, yoksa urbalarımı üstüme mi geçireyim düşünceleri arasında hiçbirini yapamayıp, fara tutulmuş tavşan gibi kalakaldım öylece. Neyse ki amcam işinin ehliymiş, cam silermiş böyle onyüz katlı binalarda gayet de düz yolda yürürmüş gibi. Artık benim gibi kaç şapşik ve de cıbıl hatun gördüyse mesleğini icra ederken yıllar içinde, bir doygunluk olmuşsa demek, dönüp de bakmadı bile. Yahu insan bir merak eder değil mi?! Bozulmadım da değil hani. 😄 O değil, ben olsam milleti dikizlemekten işimi yapamazdım yeminle. 😉


O yaban ellerde yediğim içtiğim, deneyimlediğim her şeyin üstüne bir de şu jet lag meselesini tecrübeyle sabitledim ya, ölsem de gam yemem bundan kelli. 😋 Hep duyar, okur, ama pratiğini yapmadığımdan, çok da yerine oturtamazdım zira kendilerinin mahiyetini. Gerçi hiç öğrenmeyeydim iyiydi ya, neyse… Ne menem bir şeymiş meğerse. Düşün, bütün gün hayatımızda görmediğimiz nem ve sıcağın eşliğinde koşturuyoruz, kafa patlatıyoruz, akşamları yemeklerden geri kalmıyoruz, e yanında da alkol eksik olmuyor bittabii, kısacası yorgunluk diz boyu. Akşam dönünce o vaziyette atıyorum kendimi king size yatağa, ohmis sabaha kadar uyku niyetiyle, gel gelelim saat 03:00, Mimikli bütün antenler full çeker vaziyette, gözler cin gibi ayakta. Sağa dönüyorum yok, sola dönüyorum yok, biraz kitap okuyayım, uykumu getirir diyorum yok, yok mübarek… Hayır o yatakta uyuyamamak nedir evladım, yatağa hakarettir bir kere. Yan, çapraz her tür pozisyona müsait, gıdım nazlanmamış, almış seni şefkatli kollarına sıcacık, uyu işte değil mi. Ama gel de bunu bünyeye anlat. Sonraları aydım ki, oranın 03:00’ü buranın tam da benim en cin gibi, en uyanık ve yaratıcı olduğum 22:00 civarlarına denk gelmiyor mu. Tabii ya! Mimikli’nin bunca senelik iflah olmaz yarasa vücut saati söz konusuysa, Çinlinin king size yatağıymış, kuş tüyü yastığıymış, hükmü mü kalır. Neticede orada olduğumuz bir hafta boyunca hepi topu bir gececik deliksiz uyku çekebildim kardeş. Hal böyle olunca da son günlerde artık devrelerim yandı, şakülüm kaydı bittabii. Artık toplantı esnasında İngilizce’den İngilizce’ye, Türkçe’den Türkçe’ye çeviri yapar, sağımı solumu kapılara masalara sıkıştırıp, morartır hale geldim son günlerde. Eee onca uykusuz, yorgun günden sonra beynin dikkat ve odaklanma kısmısı sütlaca döndüyse demek…😊

Ama yok, bu da burada kalmaz. Siz bir dahakine görün beni. Şimden gerü valize nevaleyi atıp, donanımlı gitmezsem. O koca yatakta huşu içinde uyuma umuduyla gözünün içine baktığım uyku, köşe kapmacaya bağladıkça çakmazsam Passiflora'yı Mimikli değilim. Görür o... (Umarım sıcak suyla halvetim misali bu meretin de dibine vurup, hepten kendimi dağıtmam yalnız oralarda. 😕 Bir şey soracağım; işi şansa bırakmayıp bu Passiflora'yı alkolle alsam diyorum direkt, sabaha kadar camış gibi uyur muyum ki acaba?? 😁)

Demincek ben ütüye tütüye sevinirken, asıl kontinental kahvaltı nimetine sevinmeliymişim demiştim ya, unutmadan anlatayım da, gün gelir gider ederseniz hani, sayemde aç biilaç kalmadığınız için ucundan duanızı falan alırım da, cennetteki nurilerimi garantilerim bari. 😄 Şöyle ki, eşim daha önce ara ara gittiği için Çin diyarına, kahvaltı konusundaki tecrübelerini de paylaşmıştı haliyle. De, gidince anladım ki meğerse durumun vahametini pek de anlayamamışım aslında kulaktan dolma hikayelerle. Neymiş, nasıl bir kahvaltı anlayışıymış meğerse o mirim. Suşisinden tut, haşlanmış etine, çayda kaynatılmış yumurtasından tut, yağda yüzen kızarmış eciş bücüş salamlarına, kahverengi cılk cılk suyun içinde yüzen spaghettisinden tut, havucuna etine, bildiğin akşam yemeğine yaraşır çorbamsılara kadar her şeyi böyle tuta bıraka sayalım, hepsi kahvaltı başlığı altında bu Çinli kardeşlerimizin kültüründe. Bir kere sabahın köründe haşlanmış et ne gözünüzü seveyim. Kokusundan midem kalkıyor, bırak yemeyi. Hülasa bizim gözümüzü açar açmaz hayatta boğazımızdan geçiremeyeceğimiz çeşit ve yoğunlukta bir kahvaltı adabı söz konusu. Bundan mütevellit, olurda bir gün gidesiniz gelirse, rezervasyon yaparken mutlaka kontinental kahvaltısı var mıymış otelin, sorun derim mirim. Yoksa o su içinde dans eden şeylerle ya seve seve, ya güreşe güreşe tebelleş olmakla aç kalmak arasında maymun olursunuz, benden demesi. 😉  

Çin diyarında nazarı dikkatimi ilk celbeden şeylerden biri de sokaklarda kadınların güneşin altında şemsiyeyle dolanıyor olması. Ama biri ikisi değil, çoğunluğu öyle. Daha ilk günlerde sebebini merak edip sormuştum yanımızdaki çekik gözlü, mutedil mizaçlı sevimliye, meğerse beyaz tenli kalmak içinmiş şemsiye sevicilikleri. Herkesin güzellik anlayışı kendine tamam da, şahsen yağmurlu havada bile yanımda taşımaya, lütfedip taşısam dahi açmaya üşenip, o ‘ahmak ıslatan’ tabirindeki ahmağın ete kemiğe bürünüp, vücuda gelmiş hali olmam sebebiyle, pek de empati yapamadım haliyle bu Çinli güzellerin motivasyonuna. Pek anlayamasam da, neticede kadın her yerde, her millette kadın işte, güzellik uğruna yemeyeceği halt yok işte. Gerçi boyunlarına arttıra arttıra halkalar geçirip, zamanla zürafaya dönüşmek marifetiyle güzelleşen kabilenin kadınlarını düşündüm de şimdi, Çinli hatunların şemşiyeli halleri pek bir masum geldi birden. Yalnız güzel olmak ve kalmakta motivasyon tavan da, bir de nezaket ve incelik konusunda acık özenli olaydılar iyiydi. O dışarıda renkli şemsiyeleriyle çıtı pıtı dolanan minik şirin kızlardan bazılarını tuvalette gark gurk bir şeyler çıkarırken şaşkınlık içerisinde tecrübe ettim de, şaka mı yapıyor, gerçek mi idrakta tıkandım bir an. Bırak ulu orta yapmayı, evde bile denesem, çıkaramam öylesi bir böğürtü ve görüntüyü. Neydır yazılımım, nor donanımın elverir o şekil bir ses ve görüntü performansına zira. Yazarken bile içim kalktı! 😕 Hayır bir tek kızlar değil, sanırım orada genel olarak 'iyi niyetli' balgam operasyonları pek bir normal. Nitekim son gün uçağa yetişme kaygısıyla bir külüstür taksiye canhıraş atmıştık da kendimizi, huşu içerisinde sessiz sedasız yol alırken bir anda şöför amcam gök gürlemesi gibi sesler çıkarıp, camdan dışarı tükürmesin mi bir de eserini. Biz arkada Çin konusunda bir hayli çömez çalışanlar olarak dehşet içinde birbirimize bakaduralım, önde oturan ve yıllardır iş vesilesiyle Çin’i komşu kapısı etmiş, oraların kurdu olmuş tecrübeli patronumuz, hiç şaşırmamasının üstüne, bir de soğukkanlılıkla: "Koççum beee! Helal olsun sana be!!" demesin mi… 😄 İyi ki demiş de, o şaşkınlık ve tiksinti hali, gülünecek bir anıya dönüştü bari sayesinde. E zamanla gide gele biz de o mertebeye ulaşağız artık nağsipse… 😋


Bir önceki yazıda bahsetmiştim acık kıt anlıyor ve kendi dilleriyle mayalayıp yoğurdukları garip İngilizceyle o kıt anladıklarına bir hayli kıt da tepki veriyorlar diye, tam da dediğime örnek bir tecrübemi de anlatıp, bu seferlik konuyu kapatayım hayırlısıyla. Efenim bir akşam geç vakit otele döndük. O gün de o bahsettiğim umumi tuvaletlere gideceğime tutarım daha iyi dediysem demek, nasıl sıkışmışım söylemesi ayıp (söylemesi niye ayıpsa artık...). Kendimi odaya atmak için canımı vereceğim, o denli bir hacet halindeyim. Lakin kartı gösteriyorum gösteriyorum açılmıyor namussuz kapı. Tersten, düzden ne denesem ikna olmadı mı üstüne. Teknolojiye ağız dolusu tükürme de dur. Nasıl çaresiz ve zihnisinir bir haldeyim. Gerçi şimdi, iş işten geçtikten sonra akıl ediyorum da, anahtar peşine düşmeden önce gitsene be güzelim lobideki tuvalete, bir kendine gel önce de, sonra layıkıyla cebelleş bari resepsiyondakilerle değil mi ama?! Yok işte, hiçbiri aklına gelmiyomuş bazen insanın. İlkel ihtiyaçlar zuhur edince beyin nasıl devre dışı kalıyorsa demek. Neyse, bir hışım indim resepsiyona kapıyı ne yapsam ikna edemeyince. İndim inmesine de, o da ne?! Bir koca pide kuyruğu olmamış mı resepsiyonun önünde, ulaş ulaşabilirsen mal müdürü resepsiyoniste. Dokunsalar ağlayacağım artık o derece. Derken yan tarafta o ara kimseyle ilgilenmeyen, öyle yedek lastik gibi duran bir resepsiyonist gördüm. Koştum hemen, durumu anlattım, hani alır da iki dakikada kartı halleder verir diye safça bir umutla. Kinaver gözlerini belerterek o çingçong ingilizcesiyle demesin mi "Şu sıraya gireceksiniz" diye. 'Nasıl yani, bu koca check-in kuyruğuna mı giricem bir kıçı kırık anahtarı değiştirebilmek için?! Bir de öyle gözlerini belertip kafamı attırma, tükürür kaçarım bak, o olur!' diye içimden geçtiyse de, yapmadım tabi, içimde bıraktım. 😒 Bir ben var benden içerü ki, akıllara zarar; gevezenin, cadolozun feriştahı mübarek. Neyse ki içimde, dışımda değil. Bu sayede bu ekmek beyinli kızçeyle didişeceğime geçtim resepsiyonun önündeki kuyruğa, sıranın arkasından önüne kadar teeek tek müşterilere yanaşıp "Check-in mi yapacaksınız, yoksa zaten müşteri misiniz? Benim sadece anahtarım bozuk, izin verir misiniz?" sorularıma, çizmeli kedi bakışlarımı ve en bir şeker duruşlarımı da ekleyerekten ilerledim azimle. Böyle böyle bir çırpıda ulaştım resepsiyona ve üst aklımı altıma kaçırmaya ramak kala anahtarımı aldım şükürle. Almamla da odaya fırlamam ve kendimi tuvaletin şefkatli kollarına teslim etmem bir oldu elbette. Ve aynı anda, aşağıdaki pide kuyruğunda şu aciz bedenimin çaresizliğini hissedip, yol verme nezaketini gösteren büttüüün çekik gözlü saz arkadaşlarıma minnet duygularımı ve sevgilerimi göndererekten cenneti gördüm hayırlısıyla... 😉
  
**********************************
Not: Paylaşımları lütfen copy/paste ile değil, alttaki butonları kullanarak yapalım. :) 

43 yorum:

  1. :)))) muhteşemsin canım yaaa nasıl bir içten yazmışsın gülerken yaş geldi gözümden:))) tecrübelerin hepsini birden bir kere de tamamlamış gibisin. 27.cı katta biriyle göz göze gelmek:))))) o kuyruk da eyvah mı ki derken neyse sen kadar ben de rahatladım çarşı karışmamış önemli olan bu:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Çok sevindim gülmene, keyifle okumana. Teşekkür ederim.

      Yalnız tecrübelerin hepsini bir kerede tamamlamış mıyımdır çok emin değilim. Önümüzdeki ay sanki daha çetrefilli bi seyahat bekliyo gibi. Du bakali noolcek... ;)

      27. kattaki amca sahnesini bir filmde izlesem, abartıyolar derdim itiraf edeyim. :D

      Sevgiler kocaman... <3 :*

      Sil
  2. Çin' den soğudum desem yeridir:) Pek bir maceralı seyahat olmuş. Paylaşım için elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yapmayın yaa. Soğutmak için değil, ısıtmak için yazdıydım oysa ki. ;) Ama tabi balgam, tuvalet vs. dalınca konulara olduğu gibi, olacağı buydu. :D Sonuç itibarıyla hatırladıkça gülümsediğim, iyi ki gitmişim dediğim bir seyahatti herşeye rağmen.

      Saygılar... :)

      Sil
  3. Ay mimikli böcek bir daha gitmeyi gerçekten düşünüyor musun, şaka mı?:)) ay ne diyeyim evlerden uzak olsun bedava deseler gitmem yani:)) cam silici olayı da film gibi:)))neyse ama ömründe yurt dışına gitmemiş biri olarak şunu düşündüm en azından ta Çin'e gidip görmüşsün, o da bir şeydir.
    Sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :D Yok bücürüküm, benim fikrim değil bi daha gitmek, işle ilgili. Hal böyle olunca da korkarım önümüzdeki ay yine çingçonglara sürükleniyorum. :D Artık debelenmiyorum en azından, akışa bıraktım napim. Bakalım bu sefer ne cins çin kardeşlerle ne tür tecrübeler yaşıycam diyorum.

      Sonuç itibarıyla çok keyifli bir seyahatti, herşeye rağmen. Diyeceğim o ki, bedava verirseler git. :) Bana da hep öyle diyolardı, yüzümü ekşitiyodum gitmeden önce. Ama şimdi iyi ki gitmişim diyorum.

      Öptüm bücürükle seni kocaman. :* <3

      Sil
  4. Bilinenin aksine, şemsiyenin yağmurdan değil de güneşten korunmak için icad edildiğini savunan bir yazı okumuştum :) Eğlenceli bir paylaşım olmuş. Kaleminize sağlık. Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Üzgünüm önceki yorumun akıbeti için bi'blog. Teşekkürler yeniden.

      Bu dediğinizi hiç duymamıştım. Belki de öyledir gerçekten, ki Çin'deki manzaraya bakılırsa olabilitesi yüksek bir teori. Teşekkürler bu bilgi ve beğeniniz için. Sevgiler benden asıl. :)

      Sil
    2. Hiç problem değil. Yorumuma değer verip geri bildirmeniz çok hoşuma gitti. Blog dünyasında sıcak insan çok gibi ama bu kadar samimi ve özenli davranan gerçekten sınırlı. Sevgilerimle :)

      Sil
    3. Ne demek, elbette çok değerli yorumlarınız. Ve teknolojik bir abukluk yüzünden de kimsenin yanlış algılamasını, üzülmesini istemem. Hele ki değer görüp, yazılarımı okumuş ve üşenmeyip yorumunu yazarak değer katmış birilerinin. Ve son cümleniz gerçekten çok isabetli ve içten. Aynı fikirdeyim. Öyle düşünmeniz mutlu etti. Teşekkür ederim. <3

      Sevgiler... :)

      Sil
  5. :) Harikasın! Ben de Çin hakkında böyle ayrıntılı ve eğlenceli yazılar okumamıştım:)
    Cam silen adama denk gelmek de ayrı bir şans. Çok güldüm:) Ben ne yapardım acaba öyle bir durumda:) Bir de bir şey diyeceğim, "adam bakmadı" diyorsun ya? Bakmazlar anacığım. Bizimki gibi ülkelerde olur o ancak.
    Ha bir de... Ütü önemli:) Sana sonuna kadar hak veriyorum. Gezilerde, hele hele iş gezilerinde çoook önemli:)
    Öpücükler kocaman.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Veee Estonya güzelimiiz, hoşgeldin. ;)

      Eminim cam silen adamın karşısında aynı şapşiklikle kalırdın. :D Ve haklısın, o bakmalara, sarkmalara hak görmeler ancak bizim gibi ülkelerde olur. Bu açıdan bakmamıştım. Rahatladım bak şimdi. ;)

      Oh yaaa, ütüyle aramızdaki maneviyatı anlayan birileri, oh! Seni seviyorum! :) Ve aynen kocaman öpüyorum. <3

      Sil
  6. Hahahaha. Kanada'da otelde ütüyü gördüğümde bende aynı tepkiyi vermiştim, erkek milleti işte ne anlasın bizi :D

    Fransa'da da kahvaltıda kurufasülye vardı. Ama senin saydıklarını duyduktan sonra o pek masum gözüktü gözüme.

    Yalnız ne uluslararası bi insan olduğumu da gözler önüne serdim ya havamı yiyim. Ay ben ilk defa kırk yaşımda çıktıydım yurt dışına, kırk yılda bir deyimini sonuna kadar hakkettiydim orada :D Bırakın accık anlatiim işte yaaa, nolur :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O halde duygularımı en iyi sen anlarsın Handaanım nedir, nasıl bir şeydir o ütüyü otel odasında görmek. Oh, hakket kendimi daha iyi hissediyorum benim gibilerin var olduğunu görünce. Kendimi ütü gezegeninden gelmiş de memleket hasretiyle tutuşan bi uzaylı gibi hissettirdiler bu erkek milletiler yahu?! :D

      Kurufasülye de iyiymiş yalnız Handan. Yiyebildin mi bari?! :D

      40 yılda bir deyip de programlama ama kendini hindi. Bir sonraki 80'ine tekabül ediyo netekim. Sildim onu ben. İptal iptal. Yılda bir idi o aslında. ;)

      Höpüldünüz efenim. :*

      Sil
  7. ay yine gülmekle , ıyyy ama yaa nidaları arasında okudum , harika yazıyorsunuz , kelminize sağlık :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Kitap eylemi. Beğenmenize sevindim. :) Sevgiler. <3

      Sil
  8. Çini görmüş kadar olduk :) hatta yaşamış olduk :D gerçi cam silen amca olmasa da olurmuş. Gerçekten o kadar yüksek bina kirlense ne olur kirlenmese ne olur?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oh ne güzel, yaşamış kadar edebildiysem. ;) Napsın işte, o da onun ekmek kapısı kardeş... :)

      Sil
  9. Merhaba, kahve var demiştiniz :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :D :D Harikasınız! Olma mı?! Yanımda yamacımda olduğunuz sürece kahvenin her türlüsü her daim var. ;) Ama ben de gelince çay may istemem ona göre, ille de kahve, ille de kahve. :)

      Sevgiler...

      Sil
  10. ııı... Yemek kısmısı fena ama :)))
    Yine de Çin'i v.s ülkeleri görmeyi çok istiyorum. Ama en çok Hindistan ve Mısııııır :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım tiz zamanda erersin muradına. ;) Yalnız Hindistan ve Mısır dedin canımı yedin mirim. Zira korkarım Çin'e gitmeden önceki önyargılarımdan da beter önyargılıyım özellikle Hindistan'ın pisliği vs. ile ilgili. Neyse, bi gün gitmem umarım. :P Sen git benim yerime de, sonra da yaz bloğunda ballandıra ballandıra e mi. Sevgiler kocaman. :)

      Sil
  11. Benim bildiğim uzak doğu ülkerinde kilo almamak için bilerek istifra ediyorlar , belkide öyle bir anlarına denk geldiniz , anlamıyorum ben bu çekikleri .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaa? Hiç duymamıştım. Gerçek olabilir mi ki?! Ama benimki malesef öyle bir an değildi. Bildiğin dediğim şeydi, bıykh! :/

      Sevgiler... :)

      Sil
  12. Bizdeki kahvaltı kültürü hiçbir memlekette yok. Ben de Dubai'de şaşkına dönmüştüm:) Sabah kahvaltısında binimum sakatatlar... Sabah sabah ağır kokular. İçim fena olmuştu:D Çok keyifle okudum... Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Neeyyy?! Sakatat mı? Neyse ki o kadarını görmedim. Bırak sabahın körünü, herhangi bir öğünde bile yüreğime ağır gelen türlerden olur zira kendileri. :/

      Teşekkürler Persephone, beğenmene sevindim. Sevgiler benden asıl... <3 :)

      Sil
  13. ay ne keyifli anlatıyorsun sen bunları keşke videoya çekip anlatımınla youtube a koysan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :D Demirkadın, süpersin! Teşekkür ederim beğenin için. Yalnız bi youtube'a el atmadığım kaldıydı diyceeem, ona da attım sanırım bambaşka konularda da olsa ucundan. ;) Merak edersen buyur burdan bak. ;)

      https://www.youtube.com/watch?v=7n1FrD9sHRw

      https://www.youtube.com/watch?v=DoLlcda3XOs

      Sil
    2. Heytt beee o ses ne dileeeek:) masallah bayildiiiim.harikaaa. Ay mimikli assolistmis yahu cok opuyorum^.^

      Sil
    3. :D Assolist. :) Gerçekten çok tatlısın, çok gülüyorum içinden geldiği gibi attığın yorumlarına. Teşekkür ederim bi daha, bi daha. <3

      Bununla birlikte, ses, yorum vs. diye değil, youtube'a da bi atsan falan deyince, 'ayıpsın, atmadım değil mirim?!' babında dediydim. ;) Yine de beğenmene sevindim elbette. Teşekkür ederim. <3

      İyi geceler... :)

      Sil
  14. Ütü heyecanına yıkıldım gülmekten. Perdelerden sonra yan odalarda kalanların kıyafetlerini ütülemeyi düşünmüş olmamana şaşırmadım değil :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Düşünmediğimi kim söyledi ki?! Hatta ben ütüye okkaa bayram yapınca, o gözlüğünün üstünden bi garip bakan zat'ı muhterem 'benim gömlekleri de veririm madem, bu kadar sevindiysen' gibi bi laf etmişti gitmeden, perdeden sonra bi koşu gidip istesem mi ki dedim yani. :D :D

      Sil
  15. Utuyu ben gibi seven biri daha, ne guzel diye dusunurken, sukutu hayale ugradim. Acaba yazinin devamini okumasamiydim:))
    Yalniz, sahane bir yazi olmus, ani birebir yasadim seninle. Hatta tuvaletin sevkatli kollarini bile. Nasil bir duygu gecisi sagladiysan artik!!! :)))
    Onceki yazini yarin aksam okuyacagim. Bu guzelligi bir gecede heba etmek, yazik olur. (Caktirma bu kadar mutlulugu bunye kaldirmaz:)))
    Sevgiler en kocamanindan...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oyyy, ütüyü seven demek. Keşke benim yakınlarımda olsan, can ciğer kuzu sarması olsak, ben sana şarkılar söylesem, sen de benim ütülerimin ucundan tutuversen ne kadan şahane olur. ;)

      :) Yaşamış gibi hissetmene çok sevindim. <3 O zaman en sondaki huzura erme anını da doyasıya yaşamış, cenneti tatmışsındır. ;)

      Harikasın yalnız. 'Bu güzelliği bir gecede heba etmek yazık olur' ifaden eritti, bitirdi Mimikli'nin yüreğini. <3 Beğenisini böylesine farklı ve özel ifade edendir aslında 'güzel'. :) <3

      O kocaman sevgiler benden. :* <3

      Sil
  16. Ne kada da tiksinçli, bi o kada da eğlenceli, şeker, şapşik bi yazı olmuş (bizim evde şapşik on numara iltifat sözcüğüdür bilesin ;) )
    Diğer yazılarına da bi bakıyım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Teşekkür ederim, şapşiklik mertebesine layık görecek kadar beğendiğin için. Zira sevdiğim, içimi ısıtan şeyler için kullandığım bir ifade olur genelde kendileri. ;)

      E zahmet olmazsa bak tabi. :P :)
      Sevgiler...

      Sil
  17. Çin ne ilginç bir ülkeymiş :D Zorlu, 'burası survivor, burda her şey gerçek' havasında geçen günlerin, eğlenceli anılara dönmesi ne güzel şey yahu :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Di mi?! 'Meraklanma, geçince bi şey kalmaz' dedikleri bu oluyo zaar. Geçince komiklikleri kalıyo bi. :) Neyse ki...

      Sevgiler. <3

      Sil
  18. Bu arada seni MİM ledim. Yapmadıysan ve yapmak istersen beklerim. https://turgayaksoy.blogspot.com.tr/2016/09/bloggerlife2-mim.html?showComment=1476216524793#c2621825946471802888

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oyyy, mimlerle de aram pek şahanedir. :P Eski yazılarımdan bilenler bilir. ;)

      Yalnız mimlerle aramızdaki hukuk bi yana, 'en çok beğendiğin, okumaktan bıkmadığın, kaliteli yazılar yazan kendine has bloglar' arasına beni de layık gördüğün için çooook teşekkür ederim. Gerçekten çok mutlu oldum. <3

      İzin verirsen ben bu mime uygun bir zamanda bakayım bi. Şu an saat 00:37 ve gözümden uykular, sızmalar akıyo. :) Bu halde bile mutlu edebildin ya yalnız, büyüksün mirim. :)

      İyi geceler, sevgiler... :)

      Sil
  19. Bir, ki, üç, mimmmmm!
    Mimledim seni mimikli böcek. Son yayınıma bakar mısın bi ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oy anam, son günlerde mimleyen mimleyene. Çok mu ortalıkta dolandım ne?! :)

      Çok teşekkür ederim mimin için. Her ne kadar mimlerle aram pek iyi olmasa da, düşünülmek güzel. Gidip, bakayım o halde. Ama cevaplayamazsam kızmazsın umarım. Değer vermediğimden değil, çok zamanım olmadığındandır bilesin.

      Tekrar teşekkürler. Sevgiler. :) <3

      Sil

Eee, yorum yok mu? Hiç mi yok?! :(