18 Ocak 2015 Pazar

İster İnan, İster İnanma...


Birkaç yıl önce Eskişehir'e gitmiştik bir arkadaşla iş için. Birkaç gün kalıp, görüşmeler yapıp döneceğiz planımıza göre. Her şey yolunda giderken, son gün evdekilerle görüşüyorum telefonla, oğluşun soğuk algınlığından sebep ateşlendiğini öğreniyorum. Plana göre ertesi gün dönecekken, içim rahat etmiyor, arkadaşa işleri paslayıp, dönme kararı alıyorum. Ve fakat, öyle bir anda alıyorum ki, makul bir saatte otobüs bulmam aslında çok düşük ihtimal. Daha geç gidersem de oğluş zaten uykuda olacak, gitmemin pek bir anlamı olmayacak. Ama yine de şansımı denemek isteyip, gidiyorum yazıhaneye. Ve evet, Bursa'ya istediğim saatte son kalan koltuğu kapıyorum tuhaf bir şekilde. Görevliyi öpesim geliyor o saatte bilet bulmamın mutluluğu içinde. Neyse ki pek iyi fikir olmadığını hemen anlayıp, öpmekten vazgeçiyorum... :) 

Bileti almamla otobüsün kalkış saati arasında bir saatten biraz fazla zaman var. Hemen atlayıp Eskişehir terminalde alıyorum soluğu. Oyalanıyorum bir süre oralarda, saati bekliyorum avare avare. Otobüsüm 21:00'de normalde. Saat 20:30 gibi gidiyorum perona, otobüs yok. Biraz daha dolanıyorum terminalde, 
dönüyorum tekrar, otobüs hala yok. Endişelenmeye başlıyorum ufaktan, ama içten içe de 'peron belli sonuçta, eninde sonunda buradan kalkacak bu otobüs, yolda gecikti zahir' deyip, dolanmaya devam ediyorum sağda solda. En sonunda saat 21:00'de yine otobüsü peronda bulamayınca, şirketin standına doğru yollanıyorum hemen. Tam standa yaklaşırken bir görevli "Dilek hanım siz misiniz?" diye bana doğru geliyor aynı anda. Olumlu cevap alınca hem beni yönlendirip, hem yürüyerek anlatmaya başlıyor bizim otobüsün yolda arıza yaptığını, yolcuları Ankara'dan gelen bir başka şirketin otobüsüne aktardıklarını, deminden beri beni aradıklarını, otobüsün hemen kalkacağını bıdı bıdı sıralıyor. Biletimi değiştirmek için diğer şirketin standına geçiyoruz hemen. Fakat yine cam kenarı olsun istersem, en arkalarda bir koltuğu verebileceğini söylüyor. Çok arkada olmak istemediğimden, önde olup olmadığını soruyorum ve sadece tek bir koridor koltuk olduğunu öğreniyorum. Koridor tarafını hiç sevmememe rağmen, en azından önde olurum bari, koridor moridor, ne yapalım deyip kabul ediyorum. Amaç o gece oğluşun yanında olmaksa, ha o, ha bu, ne fark eder artık düşüncesiyle teslim olmuş vaziyetteyim. Ve bendeniz biletimi kapıp, otobüsüme, yeni koltuğuma yerleşiyorum hızlıca. Hemen ardımdan yan koltuktaki kadın da geliyor, iyi yolculuklar dileyerek yanıma oturuyor. Meğerse kendileri Ankara'dan gelip, Bandırma'ya gidiyormuş, sonradan sohbet edince öğreniyorum.

Ve o saatteki son koltuğu, son dakikada yakalamam, arızalanan otobüsten dolayı başka otobüse aktarılışım ve bunu benim otobüs kalkmadan birkaç dakika önce öğrenip, yetişme şaşkınlığım geçtikten sonra başlıyoruz yandaki arkadaşla nerden gelir, nereye gidersin muhabbetine. :) O muhabbet yapılacak illa ki, Türksen Allah'ın emri o, illa ki... ;) 

Kadın anlatıyor samimiyetle sebebi seyahatini, ben de dinliyorum içten bir merakla hikayesini. Baya baya kaynaşıyoruz birbirimizi tanıdıkça şaka maka. Sonunda konu nasıl geliyorsa şimdi hatırlamıyorum, kadın Almanya'da doğup büyüdüğünü söylüyor.  Doğal olarak soruyorum hangi şehirden olduğunu, bendeniz de orada doğup, büyümüş biri olduğumdan mütevellit. Vee bundan sonrası aynen şu şekilde gelişiyor cancağızım, ister inan, ister inanma:

- Münich'e yakın bir şehirdeydik biz...
- Aaa! Ben de oralardanım?! Nereden tam olarak?
- Nürnberg.
- Yok canım! Ben de Nürnberg'te büyüdüm?
- Ama ben tam Nürnberg'te değil, oraya yakın bir kasabadan. Lauf diye bir yer. Küçük bir yer, duymamışsınızdır herhalde...
- Nasıl yani Lauf mu?! Şu Nürnberg'e çok yakın olan Lauf mu?!
- Evet?!
- E ben de orada büyüdüm? Siz hangi okuldaydınız? Yaşınız kaç?
- Bertleinschule'deydim ben. 73'lüyüm.
- Allah Allaaahh! Nasıl olur yahu? Ben de 73'lüyüm ve o okulda okudum??!!!

Bu soru- cevaplara devam ederken, bir yandan da kadını iyice bir süzmeye başlıyorum ve içsesim ötmeye başlıyor şaşkınlık ve gerginlik arasında sıkışmış vaziyette:

'Ne ayaksın sen hatun, dalga mı geçiyorsun benimle; özelime, çocukluğuma dalıyorsun deminden beri adım adım?! Ne Lauf'u, ne Bertleinschule'si, şaka mı bu?!'  Vız vız ötüyor içsesim hiç renk vermeden... 

Ama dış sesimin her zamanki gibi kuyruğu dik, duruş sağlam, kurcalamaya devam ediyor merakla:

- Ciddi misiniz siz? Şaka mı bu?! Çok tuhaf...
- Hayır gerçekten ciddiyim?
- Kimin kızısınız peki siz? Belki ailelerden çıkarırız? Soyadınız ne?
- Soyadım Güliz. Sizin sınıfta kimler vardı peki, belki bilirim?
- Yelda Güliz, Yelda Güliz... Çok tanıdık geliyor. Benim soyadım da Okay. Benim sınıfımda en yakın olduğum Gülhan vardı, Hatice vardı. Erkeklerden Erhan, Aydın, Yalçın vs...

Kadının o an bakışı değişiyor, duygusallaşıyor, durgunlaşıyor birden ve:

- Dilek! Benim Yelda?! Sen benim sınıf arkadaşımsın...

Ben daha da gerilerek: 

- Ben niye hatırlayamıyorum o zaman?!
- Dilek, hatırlamıyor musun, geziye gitmiştik birlikte, Vorra'ya. Kızlar binasında kilitli kalmıştık hani gece? Birimiz tuvalet camından çıkıp, haber vermişti ana binadakilere...

Diyor ve ben bitiyorum tabi... Hatırlıyorum arkadaşımı ve anılarımızı... :'/ İyice bir bakıyorum yeniden, alıcı gözle bu sefer, ve o küçük prenses Yelda'nın yüz hatlarını tamı tamına oturtuyorum, bu kocaman olmuş, çok yaşamış, çok çekmiş, ezilmiş kadının, hayatın izlerini taşıyan yüzüne. Sarılıyoruz birbirimize, gözlerimiz doluyor, yanımızdaki koltuklardan kulak misafirlerimiz, çaktırmadan bizi dikizlerken bir yandan. Hani insanın eli ayağı kesilir ya heyecandan, işte öyle bir şey oluyor bedenime. Yoruluyorum sanki kaybedip unuttuğumu bulmaya çabalarken. Ve Bursa'ya kadar hiç susmadan anlatıyoruz kaçırdığımız yıllarımızı, hayatlarımızı birbirimize, hiç susmadan, hiç bıkmadan ve ayrılıyoruz sonunda yine, şaşkınlık ve mutluluk içinde...

Lakin her zaman, her şerde bir hayır olduğunu düşünen ben, bu tesadüfler karşısında dumura uğramış, bitkin düşmüş vaziyette dönüyorum o gece evimize. Düşünüp düşünüp, anlayamıyorum bu tesadüfler zincirinin gizemini bir türlü. Oğluş rahatsızlanmasaydı, bir gün sonra dönecektim. Peki tamam, o gece dönmem gerekti işte bir şekilde de, binmek istediğim otobüsün son koltuğunu nasıl satın aldım o kadar az zaman kalmışken? İyi hadi, onu da bir şekilde açıkladık diyelim, o otobüs neden arızalandı da bu otobüse aktarıldık. Hadi o da normal olsun, peki ben niye her zaman ön- arka gözetmeden ille de cam kenarı alırken, bu kez önde olsun, varsın koridor olsun gibi doğama küllüm ters, abuk bir seçim yaptım?

Sonunda aklımın bir türlü ermemesinden bitap düşüp bu birbirini tetikleyen ve beni 26 yıl önce Almanya'da bıraktığım, bir daha da hiç haber almadığım arkadaşıma adeta kasıtlı bir şekilde götüren olaylar zincirinin, hayatın bana sürprizlerinden, oyunlarından biri olduğu sonucuna varıyorum. Hayat bir sebeple bizi bir araya getirmeye karar verdi belli ki ve allem etti, kallem etti başardı. E, hal böyle olunca da, daha da kurcalamamaya karar verirken, eşimin bana düştüğüm, karıştığım, çözemediğim zamanlarda hep hatırlattığı, sağa sola post-itlere, peçetelere yazıp astığı o kurtarıcı cümle geliyor aklıma yine:

"Hayata güven!"

***********************************

Not: Paylaşımları lütfen copy/paste ile değil, alttaki butonları kullanarak yapalım. :) 



40 yorum:

  1. Dünya gerçekten çok küçük. Umarım bundan sonra sık sık haberleşirsiniz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Artık ben de dünyanın küçük olduğuna gönülden inanıyorum. Hele ki internet çağında. :)

      Sil
  2. Hayata güven, ne doğru bir söz. Hayata ve hayatın mucizelerine güvenmek gerek:-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu söz eşimin can simidi gibidir ve yıllar içinde zor da olsa, iyi kötü öğretti sağolsun. :)

      Sil
  3. Aaaaa!! Gerçekten inanılır gibi değil:) bu arada oğluş nasıl geçmiş olsun inşallah şimdi iyidir.
    Böyle garip bir tesadüf de ben yaşadım aklıma o geldi. Hayat tesadüflerle dolu.
    Ha, elin adamını iyi ki öpmemişsin kız:)))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oğluş birkaç güne iyileşti Müjde. Sıradan bi gribal enfeksiyondu, ama ateşi çıkınca ondan ayrı geceyi geçirmek içime sinmemişti işte. Bunları yaşayacağım varmış meğerse.
      He bilet bulunca sevincik oldum bi, ama öpmedim tebi suratsız adamı, çok kontrollüyümdür bilirsin, çekirdekçi İsmail'i de öpmediydim ya... ;)

      Sil
  4. sonra irtibatı koparmadınız değil mi:)) Hr tesdüfün bi amacı vardır derler.Ama ne zaman anlarız biz belli olmaz orası

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok, koparmadık. Bi süre araştık, görüştük. Ama sonra yok oldu face'ten bile. Sanırım zor günler geçiriyo. Şu ana kadar neden karşılaştığımızı anlayamadım. Ama o an bile yaşamaya değerdi bence... :)

      Sil
  5. Hayat ne garip, ne güzel değil mi, yaşadığın bunun en iyi kanıtı

    YanıtlaSil
  6. vay be!çok etkilendim:))

    YanıtlaSil
  7. buna benzer bi olayda ben yaşadım. eşim böyle tesadüflere inanmazdı ama eski arkadaşımı olmayacak bi yerde gördüğüm ve tekrar arkadaş olduğum zamanda eşimde yanımdaydı. çok şaşırmıştı ve etkisi günlerce geçmedi.
    senin bu yazdıklarındıda gerçekten yaşamayan inanmaz herhalde. işte kader bu olsa gerek :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de birinden dinleseydim, inanmazdım herhalde. Hayatta her şey olabiliyor işte. Böyle yaşaya yaşaya hiç bir şeye şaşırmamayı öğreniyor insan... :)

      Sil
  8. çok tatlı ki yaaa. artık görüşürsünüz ama di miiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Görüştük bi süre Deep. Ama sonra yokoldu. Biraz zor günler yaşıyo sanırım. :)

      Sil
  9. Şahane... Hayat pek bir enteresan... Güzel söz; ''Hayata güven...'' Kalemine sağlık... Sevgiler...

    YanıtlaSil
  10. "Hayata güven" güzel söz, ben de plannın ne diye sorduklarında uzun dönemli işler için, hayatın kendi planları var benimki nedir ki derim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, galiba var hayatın kendine göre planları... :)

      Sil
  11. Teşekkürler Medanşeri tatlı yorumun için. :) Benden de sevgiler... :)

    YanıtlaSil
  12. sürekli seyahat eden biri olarak bende koridor kenarını hiç sevmem.:)) ne güzel bir anı olmuş hayat işte kiminle nerede karşılaşacağımız belli olmuyor. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte bazen koridoru sevmek lazım demek. Kıssadan hisse... ;)

      Sil
  13. Büyük bir heyecanla okudum yazinizi, etkileyici bir roman gibi anlattiklariniz. Hayat ne nice anlamlar barindiriyor degil mi... sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Etkileyici bir roman gibi. Ne güzel benzetme, teşekkür ederim. :) Hayatın süprizlerinin sonu yok tabi.
      Sevgiler... :)

      Sil
  14. nerden nereye yaa muhteşem Vorrayı okudum tamam dedim kavuştu bunlar :)) ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya di mi, hayat işte. Vorra bizim için çok özel bi gezi ve anıydı, unutulması mümkün olmayanından. :)

      Sil
  15. Bu yaşadığınız belki de gerçekleşmesi en zor tesadüflerden. Ama hayatın size yaşattığı en güzellerden. Ay tüylerim diken diken oldu okurken. Bana da çok olur böyle şeyler, artık alıştım, bir zamanların Hasan Mezarcı'sı gibi dolanıcam ortalıkta az kaldı ahaha :D Oğluşunuza da geçmişler olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Tüyler ayaklandıysa birebir anlatabilmişim demektir. Sevindim... :)

      Sil
  16. Sıradaki şarkı sana o zaman :)
    https://www.youtube.com/watch?v=yiUsccMLCsw

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoooff, süpersin Safransarı. Çok mutlu ettin sabah sabah. Kocaman sevgiler... :)

      Sil
  17. son yazıma baksana amaaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir kez daha guyuy duydum. Çok çok okunmasını, hızla devamının gelmesini dilerim caaanı gönülden Deepcan... :)

      Sil
  18. Oyyy, Medanşeri'm beni yine unutmamış. Çok teşekkür ederim şekerpare. :)
    Bilirsin ilk ve muhtemelen son mimimi de senin dürtüğünle yapmıştım. Konu mimikler olunca yapmamak ayıp olurdu zaar. Ve fakat mimler ve ben ayrı dünyaların icatlarıyız kanımca. Medanşeri'm, mim deyince bi heyheyler basıyo ki bana, kaşıntı maşıntı geliyo böyle soruları görünce. Kaşım gözüm ayrı atmaya başlıyo valla mimleyen cana duyduğum sevgi ve minnetle, soruları cevapla dendiğinde geçirdiğim cinnet arasında. Kıyma bana nolursun, harcama şu genç yaşımda... ;)

    YanıtlaSil
  19. Merhaba,
    Ben de Eskişehir kelimesini görünce blogunuza ve yazınıza takıldım. Okumaya başlayınca da ilgiyle sonuna kadar okudum. Az çok hepimizin başına birtakım ilginç tesadüfler geliyor ama sizi karşılaştırmak için epey çaba harcanmış :) Benim asıl merak ettiğim, sizin karşılaşmanız gereğinin sebebi ne ? Kader ağlarını böyle örmek için boşuna uğraşmamıştır.
    Kelebek etkisi işte, beni de buralara çekti :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnanın onu ben de hala merak ediyorum. Bu karşılaşma sonrası benim face listemde olan diğer arkadaşlarla da buluştu. Belki sebep budur. Belki onlarla yaşanması gerekenler yaşanmıştır bilemiyorum. Ama eminim genelin hayrına bi durumdur. :) Ne iyi olmuş, sizi de buraya çekmiş işte bi şeyler. Hoşgeldiniz. Her zaman gelin. Sevgiler... :)

      Sil
  20. Dünyanın çok küçük olduğuna özellikle istemediğim insanların dibimde bittiğinde inanırım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bi de öylesi var tabi. Her durumda dünya küçük, o kesin. :)

      Sil
  21. Boyle sürprizli ve bilinmezlerle dolu olması, hayatı çekilir kılıyor.Bir anlamı var mi bilmeseniz de, ilginç bir anınız var en azından:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle öyle. Bi amacı olmasa da, hiç unutamayacağım bir anım oldu. :)

      Sil

Eee, yorum yok mu? Hiç mi yok?! :(