Kıskançlık ne başa bela bir haleti ruhiyedir. İnsan
bir dönüp kendine alıcı gözle bakamaz. Nitekim o alıcı göz saçma sapan işlerle
meşguldür. Kendine bakacak zamanı yoktur, başkalarına bakmaktadır zira. Eşek anırdıkça, arı vızladıkça,
börtü böcek birilerini zıplattıkça, kendini durmadan birileriyle kıyaslar. Kendine dönüp baktığında
da gerçekleri olduğu gibi, ama hakikaten olduğu haliyle, tüm çıplaklığıyla göremez zaten. Kendini içten içe hep eksik gördüğü için, gerçekte sahip olduğu güzellikleri, meziyetleri, ona bahşedilmiş hediyeleri göremez, fark edemez. Hep eksiklikleriyle haşır neşirdir çünkü zat-ı muhterem, hep olmayanlarla, yürümeyenlerle, ters gidenlerle halvettedir. Nasıl bir halvetse bu artık, pek dozu yüksek, pek bir keyifli olsa gerek ki, bir türlü de çıkamaz bu düşünüş biçiminden.
da gerçekleri olduğu gibi, ama hakikaten olduğu haliyle, tüm çıplaklığıyla göremez zaten. Kendini içten içe hep eksik gördüğü için, gerçekte sahip olduğu güzellikleri, meziyetleri, ona bahşedilmiş hediyeleri göremez, fark edemez. Hep eksiklikleriyle haşır neşirdir çünkü zat-ı muhterem, hep olmayanlarla, yürümeyenlerle, ters gidenlerle halvettedir. Nasıl bir halvetse bu artık, pek dozu yüksek, pek bir keyifli olsa gerek ki, bir türlü de çıkamaz bu düşünüş biçiminden.
Amma velakin, işin ironisine bakın ki, dıştan
dışa da, kendilerini hep olduğundan fazlaymış gibi gösterme çabasındadır sözü geçen kişilikler. Ve bir yerden sonra bu fazlayMIŞ gibi, en iyiyMİŞ gibi,
mükemmelMİŞ gibi haller, çocukça kendini ispatlama çabaları, saçma sapan
muhabbetleri, insanı bayaaar, boğaaar, isilik eder evlerden
uzak. Aklını, duygularını, topyekun ruh sağlığını korumak isteyen ise çaresiz, enseye
topuk, kaçmaya başlar yandan yandan.
Geride kalansa, yine parmağını uzatmaya, gideni
suçlamaya, kendini avutmaya, değerimi bilemediciliğe, parmağını bana, toynağını Şam'a uzatcılığa, ben mükemmelimciliğe, kusursuzumculuğa
devam eder. Mış gibicilik hiç bitmez bu türlerde neticede. Ve en acısı da, bu masal aha böyle sürer, gider
sonsuza dek. Ne muradına eren oluuur, ne de kerevetine çıkan.
(Bir de şu kerevetin ne olduğunu öğrendim miydi, tam
olacağım bence. Nirvana'ya falan ulaşıp, yıldızlara neyin karışırım kuvvetle muhtemel. Gerçi cümle içinde kullanabildiğime göre,
öğrenmiş de sayılırım sanki, ilkokuldaki gibi. :P Bak şimdi mesela bir kelime daha öğrenmiş olacağım hemen: 'Ben endoplazmik retikulum
gördüm.' Gördün mü, hiç farkında olmadan bunu bile öğrendim kaşla göz arasında...;))
***********************************
Not:
Paylaşımları lütfen copy/paste ile değil, alttaki butonları
kullanarak yapalım. :)
Kerevet bildiğim kadariyla sedir, oturulacak yer.. Yani koltuk de sen suna. Tabi yanilmiyorsam. :-).
YanıtlaSilŞimdi gördüm bu yorumu. Şekercim, cümle içinde kullanmışım, demek ki biliyomuşum ben zati ya... ;) Teşekkürler bilgi için. :)
YanıtlaSil