Bugün
metroda karşımdaki sakallı, genç, tipik yurdum insanı bir adam
yanındakiyle sohbet ediyor. "Aslında yurtdışına gitmekten bahsediyor da herkes,
sırf fors yani. Yurtdışında bir numara yok. Bizim ülkemiz tam yaşanacak yer, çok
güzel bir ülke. Mesela Kestel'in üst tarafında bir şelale var biliyor musunuz
orayı? Saitabat şelalesi mi ne adı. Müthiş güzel bir yer. Mutlaka gitmelisiniz.
Hatta gitmekle kalmayıp yakacaksın mangalı, demleyeceksin mis gibi çayını, kuracaksın salıncağı çoluk çocuk eğlensin, süper olur."
Tabi adamın dediklerine kulak misafiri olurken sevgili içsesim durur mu hiç. Bastı gaza yardırıyor geldiği gibi. 'Kızanım, o dediğin yere bir kere gitme gafletinde bulunduk da, bir daha da Allah
esirgesin dedik sizin gibiler sayesinde. O, yanında yiyeceğin ölmüş hayvanı hayal ederek ağzın sulana sulana sözünü ettiğin şelale, doğanın içine okkalı bir şekilde
şey ettiğimiz için, susuzluktan orlon ip kadar kalmış, aksam mı akmasam mı kararsızlığında ipincecik bir şülülü olmuş. Az
sonra yol kenarı, park alanı demeden büyük bir şevk ve gözü dönmüşlükle
mangallarını yakacak olan öbek öbek yurdum insanı, o incecik su akıntısını görmek için
birbirini iteliyor, eziyor şülülünün girişinde. Şülülünün yanına varma şerefine nail olmuş
olanlar da oturmuş kenarlara kah çekirdek çitleyip, yere tükürüyor, tıkındığı cips mips, su kola gibi şeylerin ambalajlarını sanki her yer çöplükmüşçesine sağa sola
atıyor. Birazdan da oradan çıkıp, arabaların, insanların geçerken yol üzerinde görüp belki mutlu hissedebilecekleri üç kel çimenin üstüne çöreklenip, mangalını kuracak paşalar gibi ve de komple bölgeyi
köfte dumanına doyuracak, sıvayacak, bulayacak. Ne
ağaç, yeşil kokusu kalacak, ne de su serinliği. Samimiyetle söylüyorum, bir pazar
orada o köfte dumanı ve dangoz yurdum insanı ahvaline akşama kadar
maruz kal, hem oksijensizlikten, hem de türün davranış biçimlerini ve arkasındaki motivasyonu anlamaya çalışmaktan beynin
büzüşür.'
Yani
diyeceğim o ki kardeşim, güzellik müzellik varsa da o dediğin yerde, sen ve senin
türün zaten birkaç saat sonra içine etme kapasitesindesiniz. Ve ben ve bizler gibi
azınlık da bunları izlemekten yoruluyor, üzülüyor ve çaresiz hissediyoruz. Müdahale edememekten,
bir şey yapamamaktan kendimizi yiyoruz. Oraya gittiğine gideceğine, gördüğüne
göreceğine pişman oluyor, böyle bir zihniyetle aynı topraklarda yaşadığına hayıflanıyor. Ve işte tam da bundan sebep, az önce girişi yaptığın, aklınca fors olarak
gördüğün ve bir türlü anlayamadığın meseleye bağlıyor işi. İç sesi konuşmaya başlıyor yine alttan alttan, 'Gideyim abi bu diyardan.
İnsanların yerlere tükürmediği, trafikte birbirini depelemediği,
doğanın sunduğu böylesine güzellikleri harcamadığı, iki kel çimen gördüğünde slot makinesi
gibi gözlerinde mangalların, köftelerin dönmediği bi diyara göçeyim. Sulu çimenli yerlerde
insanların ferah ferah yayılıp, kitap okuduğu, sohbet ettiği, oyunlar oynadığı,
meyvesini sandviçini yediği, müzik dinlediği, çöplerini çöpe attığı, kendisine ve etrafındaki her şeye, her canlıya saygı duyduğu bi ülkeye
gideyim. Mangal terörünün olmadığı bir cennete
yatay geçiş yapayım. Kendim gibi olan insanlar neredeyse oraya
gideyim. Zira böylesi güzelliklerle dolu bir ülkede onlar değil, ben ve benim gibiler arıza ne yazık ki...'
Olsun... Yine de memleketimiz cennet cennet.. :P kel basa simsir tarak. :) Sen beni taniyak. ;) ama bilmiyak. Simdi merak edirak.. Bu kim diyak.. :)
YanıtlaSilNar Çiçeği kimsin bilmiyorum ama tek şu yoruma bile iki saat güldüm. :D Belli ki sen çok şeker bir olak. Ve ben harbi çok merak edek! :/
YanıtlaSil